Genel

Çevre Bakanlığı açıkladı: Yağışlar 52 yılın en düşük seviyesinde

Çevre Bakanlığının raporuna göre, Türkiye'de yağışlar son 52 yılın en düşük seviyesine geriledi. Uzmanlar, kuzey bölgeler hariç tüm Anadolu'nun ciddi bir kuraklık riski ile karşı karşıya olduğu uyarısında bulunuyor.

Yüzyıllar boyunca dört mevsimin yaşandığı Anadolu toprakları son yıllarda giderek artan kuraklık tehlikesi ile karşı karşıya. Resmi verilere göre, son 12 ayda Türkiye geneline düşen yağış miktarı son 52 yılın en azı oldu.

Uzmanlar, bu durumun geçici bir dalgalanma değil; kalıcı bir iklim kaymasının göstergesi olduğuna işaret ediyor. Uzmanlara göre, Türkiye'de iklim değişiminin yanı sıra suyun bilinçsiz kullanımı da kuraklık riskini artırıyor.

Son 52 yılın en düşük yağışı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından, 1 Ekim 2024 - 30 Eylül 2025 dönemini kapsayan "2025 Su Yılı Raporu" geçen hafta açıklandı. Rapor, Türkiye'nin ciddi bir kuraklık tehdidiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.

Rapora göre, metrekareye düşen ortalama yağış miktarı 422,5 mm oldu ve uzun yıllar ortalamasının yüzde 26 altında kaldı. Bu değer son 52 yılın en düşük seviyesi olarak kayıtlara geçti. Yağışlarda en büyük düşüş sırayla; yüzde 53 ile Güneydoğu Anadolu, yüzde 35 ile İç Anadolu ve yüzde 34 ile Marmara bölgelerinde gözlemlendi.

"Ekonomik ve sosyal kriz kapıda"

Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, Türkiye'nin son yıllarda giderek derinleşen bir kuraklık döngüsüne sürüklendiği uyarısında bulunuyor.

Ülkenin üçte ikisinden fazlasının yıllık su açığıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Prof. Türkeş, "İklim değişikliğinin etkisiyle bu oran (su açığı yaşayan bölgeler) önümüzdeki 20–25 yıl içinde yüzde 80'e ulaşabilir. Bu tablo yalnızca ekolojik değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir kriz anlamına geliyor" diyor.

Türkeş'in verdiği bilgilere göre, Akdeniz ikliminin egemen olduğu Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu'nun büyük bölümü Türkiye'de kuraklıktan en fazla etkilenen alanlar arasında. Güney Marmara ve Doğu Anadolu'nun güney kesimlerinin de bu riskli kuşağa eklenebileceğini ifade eden Türkeş, "Kuraklık olasılığı açısından en kırılgan bölgeler ise Güneydoğu Anadolu, Akdeniz kıyıları ve Batı Anadolu" değerlendirmesini yapıyor

Tarımda suyun hatalı kullanımı en önemli problemlerden biri olarak gösteriliyor

Anadolu'da tablo kötüleşiyor

Meteoroloji Genel Müdürlüğünün raporuna göre geçen 12 aylık dönemde; Bilecik, Çorum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Mardin, Nevşehir, Şanlıurfa, Van, Batman, Edirne, Tekirdağ, Siirt, Şırnak ve Çanakkale'de 65, Kırıkkale'de 64, Adana, Adıyaman, Afyonkarahisar, Bursa, Kahramanmaraş, Karaman, Osmaniye'de 52, Aksaray, Konya, Niğde'de 51, Hakkari 50, Yalova'da son 40 yılın en düşük yağış seviyeleri görüldü.

Raporda, Doğu Anadolu'da kar örtüsünün azalması ve ani sıcaklık değişimlerinin yeraltı su kaynakları için ciddi risk oluşturduğuna işaret edilirken; Ege ve Akdeniz'de ise yaz kuraklıkları ve yeraltı suyu kullanımının artmasının tarımsal üretim ve su kalitesi üzerinde baskı yaptığına dikkat çekildi.

İç Anadolu'da özellikle Konya Ovası'nın tarımsal sulamadaki verimsizlik nedeniyle yılda milyonlarca metreküp su kaybettiği ifade edilen raporda, Ege ve Akdeniz'deki turizm bölgelerinde ise kişi başına günlük 600 litreyi aşan su tüketiminin yaz aylarında su bütçesinde ciddi dengesizlik yarattığı tespiti yapıldı.

"En büyük kuraklık, zihinsel kuraklık"

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İklim Bilimi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'deki su krizinin temelinde yönetim eksikliği ve plansızlık olduğunu söylüyor.

Türkiye'de yerel yönetimlerin su yönetimine dair sürdürülebilir bir planı bulunmadığını ifade eden Prof. Kadıoğlu, "Yerel yönetimler yıllık su bütçesi hazırlamıyor, aylık ya da mevsimsel su tahminleri yapmıyor. Sonra barajlar ve göller kuruyunca suçu tamamen iklim değişikliğine atıyoruz" diyor.

Sorunun sadece iklim değişikliğinden kaynaklanmadığını, asıl problemin plansızlık olduğunu vurgulayan Kadıoğlu, "İklim değişikliği tersine işlese ve yağışlar artsa bile yine su kıtlığı yaşanır. Çünkü büyük şehirler ayağını yorganına göre uzatmıyor. Türkiye'deki en büyük kuraklık, zihinsel kuraklık. Suyu bitirene kadar kullanıyoruz, sonra da ağlıyoruz" diye konuşuyor.

Üretim kayıpları artıyor

İklim değişikliğinin yarattığı kuraklık ve don olayları, Anadolu'daki tarımsal üretime de büyük zararlar veriyor. Son bir yılda yaşanan olumsuz hava koşulları başta incir, kayısı, kiraz gibi ürünlerde yüzde 80'i aşan üretim kayıplarına neden oluyor.Kuraklık doğal bitki örtüsünü ve tarımsal üretimi tehdit ediyor.

Prof. Murat Türkeş'e göre son üç yıldır gözlenen kuraklık nedeniyle gıda fiyatları 2026 yılında da artmaya devam edecek. Bu durumun gıda enflasyonunu tetikleyeceğini ve özellikle dar gelirli aileleri olumsuz etkileyeceğini dile getiren Türkeş, şöyle konuşuyor:

"Ne yazık ki Türkiye dinamik bir kuraklık yönetim sistemine sahip değil. Suyun az olduğu yerlerde çok su tüketen ürünler artık ekilmemeli. Silajlık mısır, yonca gibi çok su isteyen yem bitkilerinin salma sulama yöntemleriyle ekilmesi, hem yeraltı sularını tüketiyor hem de krizi derinleştiriyor."

Peki Anadolu'da giderek yayılan kuraklık tehlikesini engellemek mümkün mü?

"Su kıtlığı eşiğine hızla yaklaşıyoruz"

DW Türkçe'ye konuşan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Afet Yönetimi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ömer Ekmekcioğlu'na göre, Türkiye'nin su krizinden çıkış yolu hem kısa hem de uzun vadeli önlemlerden geçiyor.

Türkiye'de son 5 yılda kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarının yüzde 20-25 azaldığına işaret eden Ekmekcioğlu, "Bu gidişle Türkiye su kıtlığı eşiğine hızla yaklaşıyor. Hem iklimsel kayma hem de su yönetimi eksikliklerinin yarattığı çift yönlü bir krizle karşı karşıyayız. Eğer bugünden önlem almazsak, bu tablo gıda güvenliğinden ekonomik sürdürülebilirliğe kadar birçok alanda ciddi tehditler yaratacak. İklimi değiştiremeyiz ama bilinçli su yönetimi ile uyum sağlayabiliriz" diyor.

Kısa vadede kayıp-kaçakların azaltılması, basınçlı sulama sistemlerine geçilmesi ve tarımsal ürün deseninin değiştirilmesi gerektiğini kaydeden Ekmekcioğlu, orta ve uzun vadede ise yeraltı sularının kayıt altına alınması, stratejik su yönetimi ve iklim senaryolarına göre yıllık kotaların belirlenmesi gerektiğini vurguluyor.