CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından her hafta çarşamba günleri İstanbul’un bir ilçesinde, her hafta sonu ise Türkiye’nin farklı illerinde düzenlenen "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin bu haftaki adresi İstanbul'un Şişli ilçesi oldu. İmamoğlu’nun tutukluluğunun 200. gününde düzenlenen mitinge soğuk havaya rağmen on binlerce vatandaş katılıyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, kalabalığa seslendi.
CHP'nin 19 Mart operasyonlarından sonra Şişli'den başlattığı "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" mitinglerinin 60’ıncısı adresi tekrardan Şişli oldu. Mitingin yapılacağı Cevahir AVM'nin önü polis barikatları ile kapatıldı. Miting alanına Türk Bayrağı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve CHP bayrakları asıldı.
Saat 20.30’da Cevahir AVM önünde başlayan büyük buluşmada, on binlerce vatandaşa seslenen Özgür Özel’in konuşmasından öne çıkan ifadeler şöyle:
- Yine meydanlara sığmayan, omuz omuza dayanışmaya gelen, seçtiğinin arkasında duran, iradesinin arkasında duran tüm Şişlilere selam olsun, hoş geldiniz. İlk mitinglerden birini Şişli'de gerçekleştirmiştik, İstanbul'u tamamlayıp, umarım ihtiyaç kalmaz, biliyorsunuz 39 mitingden sonra Şişli'ye gelecekti ancak tutukluluğun 200'üncü günü, 200'üncü kara gece bu gece. Ve bugün 100'üncü günde nasıl hep birlikte Saraçhane'deysek sembolik bir yerde olalım dedik ve bu büyük adaletsizliklerin, haksızlıkların merkezi Çağalayan Adliyesi'ne yakın bu meydanda, bu adaletsizliklere meydan okumaya geldik.
- Kaldır başını utangaç vatanın mutluluğa birkaç fırça vuracağız. Bütün renklerle onurlu güzel yarınlar kuracağız. Saklında dursun umut, yarını bunlar saracak. Elinden tut, eğme başını. Biliyorsun hiçbir güzellik sen olmadan yaşanmayacak. Siz olmadan yaşanmayacak.
- Burada 19 Mart darbesiyle birlikte Silivri zindanında olan Şişli'nin seçilmiş belediye başkanı, önce kent uzlaşısı diye alıp götürdükleri konjonktür değişince 'Hadi bakalım ne yapacağız diğer dosyaya dahil edelim' dedikleri kumpaslardan kumpas beğendirttikleri bileğini bükemedikleri, baş eğdiremedikleri Resul Emrah Şahan'a selam olsun. 16 belediye başkanımız zindanlarda tutuluyor. Ve büyükşehir belediye başkanımız suçu büyük, Erdoğan'ı yenme suçundan dolayı hapiste tutulan, 31 yıl önce aldığı diploması iptal edilen yenemeyeceğini bildiği için tüm gücüyle saldırdığı ama başını eğdiremediği, bileğini bükemediği ve hepimizin arkasında olduğu bir sonraki cumhurbaşkanımıza, Ekrem Başkan'a selam olsun. 200 gündür burada meydanlardayız. Haksızlığa, hukuksuzluğa direniyoruz. Ve bu akşam 60'ıncı kez, tam 60'ıncı kez, bir miting yapmak için değil, bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa karşı hep beraber 60'ıncı eylemi yapmak için buradayız. Otobüsün üzerinde her çarşamba birlikte olduklarımız da var, Türkiye'deki tüm büyükşehir belediye başkanlarımızı temsilen bugün de burada Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Akın evladınız var. Olanlar gibi bir de maalesef olmayan var. Partimizin en genci Saraçhane'de her akşam orada duran her mitinge koşan gelen buraya çıkıp tüm ısrarımıza rağmen 'Partimin, genel başkanımın arkasındayım' diyen sevgili Hikmet Çetin Genel Başkanımız. Partinin Hikmet abisi maalesef bir rahatsızlığından dolayı tedavi görüyor. Yoğun bakımda ama yoğun bakımda hayati tehlikeyle değil tedbiren tutuluyor. Kuvvetli ihtimal kalbi burada atıyor. Gözü burada, kulağı burada. Genel Başkanım Hikmet Çetin'e bir kuvvetli destek alkışı.
"200 gündür ahlaksızca saldırıyorlar"
- Biliyorsunuz Çağlayan Adliyesi'nde bir iftiranameyi bir türlü hazırlayamadılar. Bakın elbette büyük haksızlıklar, hukuksuzluklar var. Ama en önemlisi ilk günden beri önce gizli tanıklar, içlerinde gizli tanıkların ne suçları, ne ahlaksızlıkları çıktı. Ardından insanlara çocuklarıyla, yakınlarıyla tehditler, şantajlar, sürgünler var. Sağlığıyla uğraşan Mehmet Murat Çalık'la, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek'le onları adeta ölümle tehdit etmek, hayatlarıyla tehdit etmek, ailelerinin, annelerinin, evlatlarının gözyaşları önünde onlarla uğraşan bir vicdansız anlayış var. Ve artık hep beraber bu işin bir son bulmasını iddianamenin ortaya çıkmasını, ne iftiraları varsa ortaya dökülmesini yanıtları vermemizin zamanının geldiğini söylüyoruz. Tam 200 gündür haysiyetimizle oynuyorlar. 200 gündür ahlaksızca saldırıyorlar. Her sabah başka bir yalanı servis edip günlerce üzerinde tepinip yalan olduğu çıkınca onu geri çekip yenisini ortaya koyuyorlar. Buradan beklentimiz şudur: Biz o iddianameyi bekliyoruz. Yargılanmak için değil bu iftiracıları yargılamak için bekliyoruz."
"AK Parti artık siyaset üretmeyi bıraktı"
Özel, dün partisinin TBMM grup toplantısında slogan atan Kadim isimli vatandaşa, "Bağırılacak zaman bağırmıyorsun ben konuşunca bağırmaya başlıyorsun. Sen bir iki mitinge gel, ben sana slogana nerede girilir, nerede çıkılır göstereceğim" demişti. Özel, Şişli mitingine gelen Kadim isimli vatandaşla beraber "Cumhurbaşkanı İmamoğlu" sloganı attıktan sonra konuşmasına şöyle devam etti:
- AK Parti artık siyaset üretmeyi bıraktı. Erdoğan malum mindere çıkamıyor. Kendisine güvenmiyor. Partisine güvenmiyor. Ana kademeye kadın kollarına, gençlik kollarına güvenmiyor. Ne yapıyor? 'Bunlarla olmaz. Bizden olmaz. Artık bana bunları yenecek başka bir kuvvet lazım' dedi. Ve Bakan Yardımcısını İstanbul'a Cumhuriyet Başsavcısı olarak yolladı. AK Parti yargı kollarını kurdu. Bugün Çağlayan Adliyesi'ndeki Cumhuriyet Başsavcısı Cumhuriyet Başsavcısı değildir. Çünkü Anayasa'ya göre, yasalara göre bir hakim, bir savcı siyasete atılırsa, bırak atılmayı meylederse, aday adayı olursa bir daha oraya dönemez. Ankara'ya gitti, Bakan Yardımcısı oldu, fevkalade siyasi bir görevi üstlendi. Sonra buraya bu operasyonu yürütmek üzere özel olarak yollandı. Bu büyük yasağa rağmen Anayasa yazılırken 'bakan yardımcılığı yok' diye arkasından dolanıp kendisini buraya getirenlere söylüyorum: Aldığı hiçbir karar, yaptığı hiçbir soruşturma ne Anayasa'ya uygundur, ne vicdana uygundur, ne etiğe uygundur. Bir partinin yargı kolları genel başkanlığından başka hiçbir görevi yapmamaktadır. Biz ona bu yaptığı zulmü de onu oraya atayana da günü geldiğinde bunun hesabını soracağız. Ant olsun ki soracağız.
"Ortada bir iddianame yok"
- 200 gün önce bu milletin iradesine darbe yaptılar. Kimse neyle suçlandığını bilmiyor. Ortada bir iddianame yok. Ancak tarafsız olması gereken HSK'nın kararına göre hazırladığı iddianameyi, mahkemeyi görecek yargıcı etkileyecek şekilde konuşmaması gereken başsavcı çıkıyor diyor ki 'Bu yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyasıdır.' Hakimler ve Savcılar Kurulu açık yasağa rağmen buna hiçbir şey söylemiyor. Gizli olan soruşturma evrakları yandaş gazetecilere servis ediliyor. 200 gün boyunca adalet aramak yerine bir algı yönetimiyle uğraştılar. Arkadaşlarımızı perişan ettiler. Boyun eğdirmeye çalıştılar. Büyük haksızlıklar yaptılar. Ve 200 günün sonunda verdikleri sözü tutmayıp, iddianameleri halen hazırlamayıp bir de basına bilgi notları yolluyorlar.
- Neymiş efendim? 'Tuğla gibi iddianame geliyormuş.' Bu lafı bir yerden hatırlıyor musunuz? Tuğla gibi iddianame, FETÖ'cüler balyoz kumpasına tuğla gibi iddianame demişlerdi. Ergenekon safsatasına 'tuğla gibi iddianame' demişlerdi. O gün tuğla gibi iddianameyi Zekeriya Öz yazmıştı. Kuddusi Okkır'a 'Örgütün kasası' diyordu, beş parasız halde cenazesini Silivri Belediyesi kaldırdı. Ahmet Tatar'a 'suikastçı' dediler. Kendi yaşamına son verdi. Ama sonunda tamamen iftira olduğu suikastle hiçbir alakası olmadığı ortaya çıktı. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a 'terörist' dediler. 'Terör örgütü başı' dediler. İlhan Selçuk'a 'darbeci' dediler. Mustafa Balbay'a, Mehmet Haberal'a, Tuncay Özkan'a müebbet hapis verdiler darbe planlamaktan. Ama ne oldu? Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Meclis koridorlarında alnı açık, başı dik dolaşıyor, 'tuğla gibi' iddianameyi hazırlayan Zekeriya Öz sıçan gibi kaçtı Amerika'ya. Şimdi, o günlerde Zekeriya Öz'ün altına Mercedes veren Erdoğan'dı. 'Ben bu davanın savcısıyım' diyordu. 'Kapı gibi arkasındayım' diyordu. Ahmet Tatar'ın ölümüne sebebiyet veren Kuddisi Okkır'ın ölümüne sebebiyet veren, hatırlayın şuracıkta Türkan Saylan'ın evini bastılar. 74 yaşında kanser hastası Türkan Saylan'ın evini bastılar. O gün Zekeriya Öz polislere o kanunsuz emri verdi. Aynen bugün yaptıkları gibi ev arandı, tarandı. O sırada bir polis memuru kaşla göz arasında Türkan Saylan'ın kulağına eğildi, 'Çok ihtiyacım var. Evladıma burs olabilir mi' dedi. Türkan Hoca böyle yaptı, ismini aldı. Sonra polisler gittiler. Türkan Hoca bu ricayı görev bildi. Aileye ulaştı. Burs ayarlandı. O gün evi basmaya gelen polisin çocuğu Çağdaş Yaşam'dan yıllarca burs aldı, mezun oldu. Demek ki neymiş? En acımasız zulümlere bile direnirken bizim gibi insanlar düşmanlarına benzemiyormuş.