CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sultangazi’de mitingde yaptığı konuşmada “Elbette terörsüz bir Türkiye istiyoruz ama terörsüz ve demokratik bir Türkiye istiyoruz. Ama bir yandan birileri ‘barış’ diyecek, bir yandan üç belediyemiz, DEM’in 10 belediyesi toplam 13 belediye kayyumla yönetilecek. Kürtlerin belediye meclislerine girmesi suç sayılacak. Kent uzlaşısından tutuklular hâlâ içeride olacak. AYM kararına göre Tayfun Kahraman hapiste duracak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına göre Selahattin Demirtaş, Osman Kavala içeride olacak; siyasi tutuklular içeride olacak. Bir tarafta zulüm, bir tarafta barış olmaz. Bir tarafta haksızlık, bir tarafta hakkaniyetli bir iş olmaz. Kendi cesaret edemediği işi başkasına yaptıran Erdoğan denen kişi; ya hükümet gibi hükümet ol, ya da yapamıyorsan getir sandığı, yapacaklar göreve hazır diyorum” dedi.
CHP, Sultangazi’de “Millet iradesine Sahip Çıkıyor” sloganıyla miting düzenledi. Mitinge konuşan CHP lideri Özel, şunları söyledi:
“Sayın Erdoğan, Sultangazi’de kışın ortasında, Kasım’ın 19’unda, gecenin bir yarısında on binlerce kişi ‘istifa, istifa’ diye… Bunun sebebi gelirken bindiğiniz demokrasi treninden ilk kaybettiğiniz seçimde inmenizdir. Yoksa bu insanlar evlerinde oturur, hizmetlerinize bakarlar, sandık gelince karar verirler. Millet kimi seçerse o gelir, millet kimi seçmezse o gider. Ancak artık Adalet ve Kalkınma Partisi siyasi rekabeti bıraktı. Bir kere yenildi, bir daha sızlanmayı dert etti. Sokakta onlardan güçlüyüz, sandıkta onlardan güçlüyüz. AK Parti’nin kadın kollarına, Sultangazi kadın kollarına güveni yok. AK Parti’nin ‘AK Gençlik’ dedikleri Sultangazi gençlik kollarına güven yok. Ana kademeye inanç yok, partinin milletvekillerine inanç yok. Seçimi kazanamayacaklarına karar vermişler, demokratik siyasette havlu atmışlar. AK Parti’nin yargı kolları kurmuşlar. Bir Cumhuriyet Başsavcısı eliyle; Tayyip Erdoğan mindere çıkmaktan, halkıyla güreşmekten oynadı, kazandığı müsabakayı kaybettiği için, kaçarken mindere, sahaya çıkabilir savcıları sürüyorlar. Ve Cumhuriyet Halk Partisine 19 Mart günü başlattıkları darbe sürecini ilerleterek CHP’yi geriletebileceklerini sanıyorlar.”
"8 aydır gece gündüz merkez medyasından yandaşına hep birlikte haksızca saldırdılar"
Daha öncesinden belliydi gelişleri. Üç ayda başladılar; 11’inci ayın ortasındayız. 8 aydır gece gündüz, TRT dahil A Haber’inden TGRT’sine, merkez medyasından yandaşına, irisinden ufağına kadar hep birlikte haksızca saldırdılar. Sürekli attıkları yalanları servis ettiler. Onlar yalan atmaktan yılmadı; biz doğrusunu anlatmaktan asla geri durmadık. Ve hep dedik: “Hadi, iddianameyi getirin. Yargılanmak için değil, yargılamak için bekliyoruz. Bu yalanların hepsini tek tek çürütmek için bekliyoruz.” Üç gizli tanıkla 19 Mart günü başladılar.
İddianame çıktı: 15 gizli tanık, 76 itirafçı–iftiracı ve bir tek kanıt olmadan sadece “Ben böyle duydum”, “Ben şuna vermişler diye biliyorum”, “Böyle tahmin ediyorum” ve ellerine bütün kayıtlarla “Şirketine el koydum; at imzayı, çık dışarı, kurtar şirketini; evladından seni ayrı koydum; at imzayı, kavuş evladına” gibi zorlama ifadeler aldılar, yazdılar, söylediler. Arkadaşlarımız da dedi ki: “Kendimizden eminiz. Bir kör kuruş ispat edemezler.”
Güya 3 bin 900 sayfalık iddianame çıktı. Ancak o iddianamede, ilk gün savcılığın bilgilendirmesiyle TRT dahil 14 kanal “560 milyar lira yolsuzluk” dediler. Yalan çıktı, iftira. İddianamede yok. Efendim, “1200 tane cep telefonu alındı, CHP delegelerine dağıtıldı” dediler; bir tekinin bile ispatı yok, iddianamede iddiası yok. “İmamoğlu’nun lüks arabaları” dediler; MHP’lilerin çıktı. “Fatih Keleş’in evindeki parkenin altından 2 milyon dolar çıktı” dediler; 2 lira bile çıkmadı. Bunu söyleyen gazeteci “İnsan bazen yalan atar” dedi, işin içinden çıktı. İçerideki arkadaşlarımızın yaptıklarının, kaydettiklerinin, ellerinde bavullarla, paralarla gittiklerinin videosu var dedikleri, kuyruklu yalan çıktı, iddianamede o da yok. Dünden itibaren her yalana “yalan” damgasını dan diye alnına vuruyoruz.
"TRT yayınlasın, televizyonlar yayınlasın; iftirayı da göreyim, iftiracıyı da"
Ben bu yapılan 8 aylık zulmü unutamam. Kış geçer, yaz gelir; kurt yediği ayazı unutmaz. Hesabını soracağız. Kolay mı öyle? Çoluk var, çocuk var; eş var, dost var; konu var, komşu var. Herkesin çocuğunun okulunda sıra arkadaşının, onun çocuğuna soracak sorusu var. Çık, 8 ay boyunca yalan at, insanların eşlerine, babalarına, evlatlarına iftira at; sonra kanıt bulama. “Ee, ne yapalım, bazen de yalan olur...” Ben o zaman söyledim: “Bu savcılar kendini kurtarır; siz açlıkta kalırsınız” dedim. Bunların gazına gelip iftirayı yayanlara da, önlerine imzalatılan kâğıda imza atıp iftira atıp kenara çekilenlere de tek tek kanıtlar sorulacak. Bu iddialar çökecek. Aha da bu kadar kendine güveniyorlar ve güveniyoruz. TRT yayınlasın, televizyonlar yayınlasın; iftirayı da göreyim, iftiracıyı da. Aslan gibi arkadaşlarımızın cevaplarını da millet görsün.
"Savcı 'oyuncu' getiriyorsa bu da oyundur, bu da kurgudur, bu da yalandır; suçüstü yakalanmışsındır"
19 Mart günü geldiler, Ekrem Başkanı aldılar, götürdüler. Açtılar, dediler ki: “Bir gizli tanık var, bu her şeyi itiraf etti. Gizli tanığımızın adı Meşe. O böyle diyor, ne diyorsun?” Ekrem Başkan dedi ki: “Yalan.” “Meşe böyle diyor, böyle diyor, böyle diyor, ne diyorsun?” “Hepsi yalan.” 19 Mart’ta 3 tane gizli tanık vardı: Meşe, Ladin, Çınar. Üç odun. Bunlar bir sürü şeyi söylemiş; Ekrem Başkan hakkında ifadeler vermiş. 23’ünde tutukladılar, 8 ay sonra iddianame yazdılar; Meşe yok. Nerede bu Meşe? Meşe kafayı yemiş. Kimi diyor intihar etti, kimi diyor öldü, kimi diyor kaçtı, kimi diyor İngiltere’den alınamadı, garip’miş. Bu iftiraları peşin peşin attırdıkları Meşe’yi iddianameye koymamışlar. 19 Mart günü ortada olmayan “İlke” diye birine Meşe’nin söylediğini kopyalayıp yapıştırdılar.
Bakın Sultangazi’nin güzel insanları; gizli tanık bir gerçek kişidir. Sadece yüzü gizlenir, sesi gizlenir. Söylediğine göre kanıt bulunursa işlem yapılır, bulunmazsa onun da söylediğinin kıymeti yoktur. Ama gerçek kişi olacak tanık, 8 ay önce konuşan o gizli ön yüz insanı; bugün 8 ay sonra “Ben tanık değilmişim, anlamadım, ama laflar Meşe demedi, ilke dedi” diyemez. Yahu futbol maçında oyuncu değiştirilir, oyundur; basket maçında oyuncu değiştirilir, oyundur; tiyatroda bir oyuncu hasta olur, yerine başka oyuncu koyulur, oyundur. Mahkemede tanık değiştirilir mi? Aynı kişi gidip yerine başka isimle aynı kişi gelir mi? Demek ki savcı 'oyuncu' getiriyorsa bu da oyundur, bu da kurgudur, bu da yalandır; suçüstü yakalanmışsındır.