İçselleştirme: Benliğin sessiz inşası

Hayat, dış dünyadan gelen sayısız etkiyle şekillenir. Ancak bu etkilerin hepsi yüzeyde kalmaz; bazıları derinlere kök salar, benliğimizin yapı taşlarına dönüşür. İşte bu dönüşümün adı: içselleştirme.

İçselleştirme, bireyin çevresinden aldığı tutumları, değerleri ve davranış kalıplarını kendi iç dünyasında yeniden yapılandırmasıdır. Özellikle çocukluk döneminde, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve diğer otorite figürlerinin etkisiyle bu mekanizma sıkça devreye girer. Freud’un da belirttiği gibi, içselleştirme süreci dış dünya ile iç dünya arasında bir düzenleyici rol üstlenir; bireyin kimlik inşasında temel bir işlev görür.

Savunma mekanizmaları, ruh sağlığımızı korumak için başvurduğumuz içsel stratejilerdir. İçselleştirme de bu mekanizmalardan biridir. Ölçülü kullanıldığında bireyin yaşam dengesini korumasına yardımcı olurken, aşırıya kaçıldığında gerçeklikten kopuşa ve psikolojik bozulmalara yol açabilir.

Freud’un “Totem ve Tabu” adlı eserinde bahsettiği gibi, baba figürünün yutulması ve öldürülmesi fantezisi, içealım sürecinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Bu ilkel arzular, bireyin otoriteyle kurduğu ilişkiyi şekillendirir. Baba figürüyle özdeşleşmekte zorlanan bireyler, otoritenin taleplerine boyun eğerek takıntılı odipal karmaşalarını içselleştirme yoluyla çözmeye çalışırlar. Ne yazık ki, bu çözüm çoğu zaman özgürlük ve bağımsızlık söylemlerinin altını boşaltır. Dün özgürlük naraları atanların, bugün otoritenin isteğiyle teslim olmaları, çözülememiş içsel çatışmaların dışa vurumudur.

Ancak hâlâ umut var. Onura, asalete ve insanlık duygularına saygı gösteren; halkına umut aşılayan örnek insanlar var. Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey gibi isimler, içselleştirilmiş değerlerimizin en güzel yansımasıdır. Onlara selam olsun