Kutbu’n Nâyî Niyazi Sayın: Bir devrin son tanığı

Niyazi Sayın bir asırlık ömrüyle Cumhuriyet tarihimizin birçokları için müphem kalmış bir hikâyesinin karakterlerindendi. Nev-i şahsına münhasır biri olarak Niyazi Bey’in bir roman karakterine çok uygun olduğunu düşünürüm. Birçok insani çelişkiyi şahsında son derece parlak bir şekilde taşıyan Niyazi Bey, iki hususta olağandışıdır. Birincisi, hiç şüphesiz, başta Neyzenlik olmak üzere sanatkârlığıdır. Niyazi Bey, hangi sanata elini attıysa, o alanda zirvede yer almıştır. Niyazi Bey’in üflediği neyi dinlerken, onun ebrularını seyre dalın, ne demek istediğimi anlayacaksınız. İkinci olarak, Alevi-Batınî tasavvufî ekollerin kimilerine göre “en radikallerinden”, kanımca “hakikat’ül ussül hakâyık’a (hakikatlerin en yükseğine) müşahit olmuş ender-i nadirattan erenlerin yolu” Bayramî Melamîlik’e, bilhassa bu yolun kutupları Hz. Seyyid Abdülkadir Belhî ve Eşref Ede Hazretlerine olan meveddetinin sarsılmazlığıdır.

Niyazi Sayın, Türk klasiği ve tekke musikisine olan hayranlığımda mihenk taşıdır. Henüz ilk gençliğimde, Tamburî Necdet Yaşar ve Neyzen Niyazi Sayın’ın birlikte icralarını, adeta “zihnime konulan sınırları sesin kutsiyeti sayesinde aşmak” olarak zevk edinirdim. Niyazi Sayın’ı ne zaman dinlesem, kendileri benim için beşeri bir şahsiyet olmaktan çıkar ve Mütecellinin kamıştan ses olarak çıkan tecellisi olur. Adeta Besmele çeker gibi -fakat zihnimde-, “bişnev” sözü duyulur: “Bişnev in ney çün hikâyet mîkuned ez cüdâyîhâ şikâyet mîkuned”. Sanki Niyazi Bey, Hz. Mevlana’nın “Dinle, Neyden kim hikâyet ediyor, ayrılıklardan şikâyet ediyor” beyiti ile başlayan Hz. İnsan’ın hikâyesini söz ile değil ama seste sırlanmış bir kitabı okurcasına ney üflerdi. Onun büyük sanatkârlığını anlatmaya sanırım benim bu alandaki bilgim ve kelimelerim kifâyet etmez.

Niyazi Bey, kendi ifadesiyle, sahile doğru inerken her sokak başında bir evliyanın elinin öpüldüğü “Bir Zamanların Üsküdarı”nın gencecik neyzenidir. Eşref Ede ve Nazif Uncu gibi büyük şahsiyetlere hizmet etmenin bahtiyarlığını yaşamıştır. Maalesef Cumhuriyet devri, “seçkinlerin de seçkini” olan bu yüce şahsiyetlerin fakr-u zaruret içinde yaşadıkları bir dönem oldu. Onların eksikliği, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan “seçkin” zümrenin kaybına eşlik eden avamlaşma, bayağılaşma ve sakilleşmenin hâkim olduğu bir toplumsal yapıyı beraberinde getirdi. Niyazi Bey, 98 yıllık ömründe, dostları aracılığıyla birçoğumuza intikal eden anılarıyla ümitle beklediğimiz daha güzel bir geleceğin köprü şahsiyetlerinden biri olarak tarihimizde yerini almıştır.