Adına devlet ağzıyla “Terörsüz Türkiye” denilen süreçte önemli bir eşik daha aşıldı, bir gurup PKK’lı Süleymaniye’de az sayıda silahı sembolik olarak büyük bir mangalın içinde yakarak imha etti. Ama ne hikmetse bu tarihi olay hak ettiği coşkuyu ve heyecanı yaratmadı. Silah bırakmanın peşinde reisin yapacağı “tarihi!” açıklamaya dikkatler çekilmeye çalışıldı ama nafile, kimse yeterince sevinmedi, sevinemedi. Niye? Çünkü bu millet çok fazla hayal kırıklığı yaşadı biraz ondan.
Biraz da iktidar partilerinin seçim öncesi öcüleştirdikleri DEM Partiyi de aşarak doğrudan PKK elebaşı Öcalan’la iş tutmasının yarattığı şaşkınlık ve aldatılmışlık hissinden. Daha dün değil miydi PKK/Kılıçdaroğlu montaj videosu üzerinden seçim alınmıştı da seçimden sonra montajsa montaj denmişti. Montajı üzerinden CHP’nin mahkûm edildiği PKK’nın elebaşı ve en büyük gerçeği olan Öcalan’la bugün “kurucu önderlik!” sürecine girildi. Bu baş döndürücü U dönüşleri elbette toplumda sorgulamalara, kaygılara ve gelecek adına haklı endişelere yol açıyor.
Toplumun endişelerini izale etmek adına yapılan toplantıda Ak Parti Genel Başkanı sıfatıyla Erdoğan’ın yaptığı konuşma endişeleri gidermek şöyle dursun adeta ateşe benzin döktü. Halk Kürtler galiba bu sefer bizi bölecek diye endişelenirken Erdoğan bir de Arapları kattı işin içine. Benzerlerine oranla uzun sayılmayacak bir konuşmada tam beş kez Türkler; Kürtler ve Araplar dedi Sayın Erdoğan. Arapların geçtiği cümlelerin devamında “ümmet” kavramı da birkaç kez geçince “eyvah” dedi yerli ve milli halkımız galiba bizim reis ulus devletten ümmete geçirecek bizi. Endişe birken iki, ikiyken üç oldu. Bölündüğümüz yetmezmiş gibi bir de ulus devlet yapısı tarihe karışacak galiba dedi ulusalcılarımız.
Bütün bu gelişmelere rağmen ben samimiyetle barış taraftarlığına devam ediyorum. Çünkü barış savaştan çok çok iyidir. Savaşmak için top, tüfek, tank, İHA, SİHA, duron, uçak bir sürü başka öldürücü silah ve mühimmat lazım barış için gerekli olan ise sadece samimi bir kalp. Ötekini de insan yerine koymak eşit vatandaş görmek hepsi bu.
Siyaseten veya samimi olarak bu ülkenin bölünme endişesiyle yeni barış sürecine karşı çıkanları anlıyorum, onlara anlatır ikna edebildiklerimizi ikna ederiz, zaten böyle tarihi dönüşümler sancısız olmaz. Bu kadarına evet, kabul ama benim anlamadığım bir kesim daha var ki neredeyse PKK’yı silah bıraktı diye ihanetle suçlayacaklar. Örgütü niye silah bıraktınız diye Kürtler sorgulasa anlaşılır yine ama bakıyorsun karşı çıkanların tamamı Türk. “Ben artık dağdan düz ovaya iniyorum, silahımı da bırakıyorum, artık şiddet kullanmayacağım” diyen PKK’lıya karşı çıkmanın abesliğini düşünebiliyor musunuz?
Bu kadar abes bir karşı çıkışın başka bir anlamı olmalı ve bana göre var; (zannın çoğundan sakının diyor Kuran, azına bir şey demiyor..:))
Nedir o, niye karşı çıkıyorlar?
Karşı çıkıyorlar, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti yıllarca iki temel düşmanla mücadele etti, irtica ve bölücülük. Şimdi birileri şöyle düşünüyor olabilir; düşmanlardan biri iktidar olmuş diğer düşmanı da yanına almış bizi dövüyor.
Bunun böyle olmadığını muhatabına anlatmadan bu satırların yazarı çok istese de barış gelmez bu ülkeye. Önce kalpler açılmalı, sonra kapalı hapishane kapıları. Ne zormuş kalpleri açmak, kapıları açmak, ne zor şeymiş şu barış.