Genel

Türkiye yaşlanıyor: Güney Kore gibi mi olacağız?

Türkiye’de doğurganlık hızı 1,48’e düştü. Güney Kore’de bu oran 0,7. Uzmanlar kültürel ve sosyal çöküş riskine dikkat çekiyor.

Doğum hızı gerçeği, artık sadece istatistiksel bir veri olmaktan çıkıp, ülkelerin geleceğini doğrudan etkileyen hayati bir meseleye dönüşmüş durumda. Akademisyen Prof. Dr. Behçet Yalın Özkara, doğurganlık oranlarındaki sert düşüşün sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel ve sosyolojik bir kriz olduğuna dikkat çekti. TÜİK verilerine göre Türkiye’de toplam doğurganlık hızı 1,48 seviyesinde bulunuyor. Oysa bir toplumun kendini yenileyebilmesi için bu oranın en az 2,10 olması gerekiyor. Bu durum, Türkiye’nin hızla yaşlanan bir topluma dönüştüğünün en net göstergesi olarak yorumlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bu tabloyu “gelecek için felaket senaryosu” olarak nitelemesi dikkat çekmişti.

GÜNEY KORE 0,7 ŞOKU VE KÜLTÜREL DÖNÜŞÜM

Güney Kore, dünyada en düşük doğurganlık oranına sahip ülke konumunda. Ülkede bu oran 0,7 seviyelerine kadar gerilemiş durumda. Prof. Dr. Özkara, bunun temel sebebinin sanıldığı gibi sadece maddi zorluklar olmadığını vurguluyor. Hızlı kentleşme, yoğun çalışma temposu ve değişen aile yapısı, bu düşüşün ana nedenleri arasında yer alıyor. Üstelik Güney Kore’de anneliğin kültürel olarak son derece kutsal görülmesine rağmen tablo değişmiyor. Bir kadının çocuğu olduğunda artık kendi adı değil, çocuğunun adıyla anılması bile anneliğin önemini gösteriyor. Buna rağmen modern yaşam şartları, çocuk sahibi olmayı her geçen gün daha da zorlaştırıyor.

Devletin verdiği yüksek teşviklere rağmen tablo değişmiyor. İlk doğumda yapılan yüksek nakdi destekler, aylık yardımlar ve ilkokul çağına kadar sağlanan yaklaşık 1 milyon TL’yi bulan destek paketleri bile doğurganlık hızını anlamlı şekilde yükseltemiyor. Yapılan tüm bu teşviklerin ancak 0,75 – 0,80 bandında küçük bir artış sağlayabildiği belirtiliyor.

TÜRKİYE AYNI YOLA MI GİRİYOR?

Türkiye’de de benzer bir süreç yaşanıyor. 1950’li yıllarda doğurganlık oranı 5’in üzerindeyken, 2000’li yılların başında 2,5 seviyelerine, günümüzde ise 1,48’e gerilemiş durumda. Kırsaldan kente göç, kadınların iş hayatında daha aktif rol üstlenmesi, artan yaşam maliyetleri ve değişen bireysel öncelikler bu düşüşü hızlandıran temel faktörler arasında bulunuyor. Modern yaşamda çocuk artık bir “iş gücü” değil, yüksek maliyetli bir sorumluluk olarak görülüyor. Özellikle şehirli ailelerde tek çocuk modeli giderek yaygınlaşıyor, iki çocuk bile istisna haline geliyor. Oysa toplumun kendini yenileyebilmesi için aile başına ortalama üç çocuğun neredeyse zorunlu hale gelmesi gerekiyor.