Yağmurun, çayın ve de hasretin başkenti Rize

Hafta sonu yağmurun ve kemençenin sesini duyarak büyüdüğüm topraklardaydım.

Rize Valiliği’nin daveti üzerine, Hızır Ofluoğlu başkanlığındaki Bursa Rizeliler Derneği yöneticileri (Dr. Mete Ekşioğlu, Bülent Kandemir, Hüseyin Dilmaç, Erol Özdemir) ile bir grup gazeteci arkadaşla yağmurun ve çayın ana vatanı Rize’ye, Rize-Artvin havalimanı üzerinden gittik.

Haydar Ergülen’in ‘Kırk şair olsam yazamam bir hevesi’ sözünden ilhamla (Teşekkürler Sezai Sarıoğlu) Nazım Hikmet-Can Yücel olsam anlatamam, doğanın yeşil örtüsünü giydiği, derelerin özgürce gürül gürül aktığı Rize’nin o muhteşem tablosunu…

FIRTINA VADİSİ, ZİLKALE, AYDER

Fırtına vadisi desem pek çoğunuzun gözünde canlanır sanırım; tek bir HES’in kurulmasını izin verilmediği o güzelim vadi…

Zilkale daha az bilinse de engebelli/sarp coğrafyada güven verir dosta, heybetiyle korku verir düşmana…

Eşkiyanın dünyaya hüküm olmayacağını anlatır; aşkıya dünyaya hükümdar olsun diye orada, tek başına yalnız ama Kaçkar dağı gibi durur.

***

Zilkale’den Ayder’e geçtiğimizde bir büyük hayal kırıklığı yolumuzu gözlüyordu.

Bursa’dan, Kocaeli’nden gazeteciler gelsin de küçük bir alanda diktiğimiz yüzlerce binayı görsün diye!

Gördük, kızdık, düzelmesini diledik, gittik!

Bir daha da gelmeyiz Ayder’e…

****

Akşam doğru yolumuzu düşürdüğümüz Fındıklı bozulmamış doğasıyla yüzyıllara meydan okuyordu adeta.

Arkadaşlar dere kenarında sefa sürmeye devam ede-dursun, biz İbrahim Öge ile vurduk yola, bulduk Fındıklı konaklarını…

Karadeniz filmlerine mekan sahipliği yapan eskiden kalma, yeniden yaratma konaklarından birinde çay içimi konuk olacakken, gelen telefonlar nedeniyle hızla geri döndük ama gördüğümüz bize yetti.

Demek ki yıkıp tahrip etmezsen, betonlaştırmazsan, Efes’e gider gibi gelip ziyaret ederler seni, yorgun düşmüşsen insan kalabalığından, bulup konaklatırlar orada…

ASKOROZ DERESİNİN YAN TARAFI DERİNDİR

Akşam Askoroz deresinin kenarında yapılan muhteşem otelimize vardığımızda pert haldeydik. Gece 03.00 civarında başlayan yolculuğumuzun yorgunluğuyla sızdık kaldık.

Cumartesi günü önce, Rize’de çayın babası Zihni Derin’in temelini attığı 107 tepeli Rize’nin en yakın doruğunda Ziraat’te doyumsuz çayımızı yudumladık.

O Ziraat ki, arkadaşım Şenol Morgül’ün fırından yeni çıkan ‘Hep O şarkılar Geliyor Aklıma’ yapıtında sözünü ettiği Şato’nun kıyısındaydı.

Ve ben lise yıllarında hastaneden bozma o bina yoksulluğumuzu paylaşmıştım onlarca öğrenci arkadaşla…

Şimdi beton binalar yükseliyor orada…

Ziraat’te çayımızı yudumladıktan sonra Rize kalesine vardık.

Aziz Rize’ye bir kez buradan göz ucuyla baktıktan sonra merkeze indik.

Tam o sırada Rize’den gençlik arkadaşım, şimdi Bursa’da Uludağ Yolu’nda Çam 3 Restoranı işleten Emel Terzi (Dikkaat kadın değil erkektir hem de sapına kadar) aradı, Rize’de olduğumu söyleyince ‘Mutlaka kitap kafeye uğra’ dedi.

Kitapsever İbrahim Öge ile diğer arkadaşlardan ayrıldık, merkezde, yeni yapılan blokların karşısında sahile doğru yürürken ikinci katta bir kadın el salladı bize…

Dar bir koridordan çıktık, 12 Eylül öncesi dernek modeli bir kitapçı ile karşılaştık.

Sare Hanım dergi okuyordu ama bizden başka da kimse yoktu; duvara iki boy Che Guevera posterleri asılı, bir miktar kitap raflarda…

Kitabın, yazmanın, okumanın, araştırmanın demode olduğu bir dönemde yine de çölün ortasında bir vahada gibi hissettik kendimizi…

Ben, 12 Eylül öncesi mücadele arkadaşım, sanatçı Şenol Morgül’ün kitabına kavuştum, İbrahim de her zaman olduğu gibi tarihe yolculuğa başladı, yeni bir kitapla…

****

Ardından Rize’nin bir başka tepesine doğru yola revan olduk.

Dosma’dan geçtik, Dağmaran’da mola verdik.

Sonraki hedefimiz benim ilçem İkizdere’ydi.

53 kilometrelik dünyanın en güzel vadilerinden birinde tüneller içinde yolculuk yaparken, 23 HES projesini düşündüm, arkadaşlarıma da söyledim.

Onu engelledi çevreciler ama İşkencedere’deki doğaya işkenceyi engelleyemedik.

Ağacın, toprağın, yeşilin, börtü, böceğin taşlaştığına tanık olduk dostlarımız.

1952 yılında Macarların yaptığı santrali geçer geçmez doğduğum, çocukluğumu geçirdiğim, evimi gösterdim arkadaşlarıma…

Ne yazık ki Manle Güney Mahallesindeki eve uğramaya da zamanım olmadı.

Hatta değerli büyüğüm, gazeteci ağabeyim İsmet Köseoğlu’nu bile es geçmek zorunda kaldık.

Cemil Ekşi’nin büyük özveriyle kurduğu Ridos’a vardık. Akşam yemeğini orada yedik, Selahattin Adıgüzeller ile birlikte kaplıca suyuna girdik, Rize’nin sert havasına inat kaslarımızı yumuşattık.

Gidenler bilir, dağ başında beş yıldızlı bir konfor sağlıyor Ridos tesisleri…

Akşam da Rize’nin bir eğlence mekanında horon oynadık.

****

Ve geldik Pazar gününe…

Rize’ye ayak bastığımızda herkesten aynı sözü duyduk.

Bu vali çok başarılı, çok farklı!”

Merak ettiğimiz Vali İhsan Selim Baydaş karşımızdaydı. Kısa konuştu, bir saatte programı tamamlayacağını söyledi, öyle de yaptı.

Gazeteci arkadaşlarım söz aldı, Bursa ve Kocaeli, Rize dernek başkanları armağan sundu, içimizdeki turizm elçisi Sager Turizm’in sahibi Doğan Sager konuştu.

****

Uzun sözün kısası, güzel, anlamlı, öğretici, gözlerimizin ve aklımızın bayram ettiği üç gün geçirdik.

Bana, biz Rize doğumlulara gelince…

Coğrafya kader diyorlar ya, biz göç ettiğimiz için bizim coğrafya aynı zamanda kederdir, geçmişe özlem, doğduğumuz doyamadığımız topraklara hasrettir.

Bir nebze de olsa hasretimizi giderdiği için başta Hızır Ofluoğlu olmak üzere Rizeliler Derneği yöneticilerine yürekten teşekkür ediyorum.