1970'li yıllarda ünlü yönetmen Luchino Visconti, Thomas Mann'ın aynı adlı romanını beyaz perdeye uyarlamak için genç bir oyuncu arayışına çıkmıştı. Aradığı "melek yüzlü" genci, Stockholm'de henüz 15 yaşında bir öğrenci olan Björn Andresen'de buldu.
BİR GECEDE TÜM DÜNYADA ÜNLÜ OLDU
Visconti, Andresen'in "dünya dışı bir güzelliğe" sahip olduğunu söyleyerek onu Tadzio rolüne seçti. Film, 1971'de Londra'da prömiyer yaptığında izleyiciler arasında Kraliçe II. Elizabeth ve Prenses Anne de vardı. Gösterimden sonra film büyük yankı uyandırdı, Andresen ise bir gecede uluslararası bir yıldız haline geldi.
Çocukluğunda müzikle ilgilenmeye başlayan Andresen, özellikle piyano konusunda büyük bir yetenek sergiledi. Ancak "Venedik'te Ölüm" filmiyle kazandığı ani ün, onun hayatında duygusal izler bıraktı.
HEM AVRUPA'DA HEM JAPONYA'DA ÇALIŞTI
Filmin başarısı sonrası Andresen, "A Swedish Love Story" ve "Midsommar" gibi filmlerde rol adı; hem Avrupa'da hem Japonya'da çalıştı.
Özellikle Japonya'da bir popüler kültür fenomenine dönüştü.
Onun zarif yüz hatları ve genç görünümü, 1970'ler Japon manganlarında "androjen güzellik" anlayışına ilham verdi. Aynı dönemde modellik yaptı, Sven Erics adlı müzik grubunda klavye çaldı. Sonrasında Susanna Roman ile evlenerek biri kız, biri erkek iki çocuk sahibi oldu.
"DÜNYANIN EN GÜZEL ÇOCUĞU" BELGESELİNDE İTİRAF ETMİŞTİ
Andresen, 2021 yılında yayımlanan "The Most Beautiful Boy in the World" (Dünyanın En Güzel Çocuğu" adlı belgeselde erken yaşta gelen şöhretin hayatında yarattığı baskıyı ve psikolojik etkileri anlatmıştı.
"O film bana şöhret getirdi ama aynı zamanda özgürlüğümü de aldı" sözleriyle o dönemi özetlemişti.
Björn Andresen, kısa sürede kazandığı şöhrete rağmen ömrü boyunca bu "güzellik" algısının gölgesinde yaşadı. Bugün, sinema tarihinin en unutulmaz yüzlerinden biri olarak hatırlanıyor...