Gürsel, yaşanan olayların artık sıradan bir halk sağlığı sorunu olmaktan çıktığını, ülkenin gıda güvenliği alanında derin bir yapısal krizle karşı karşıya olduğunu belirtti.
Gürsel açıklamasında; cezaevleri, öğrenci yurtları, oteller, fabrikalar ve zincir market ürünlerine kadar uzanan geniş tabloda mevcut denetim sisteminin riskleri öngörmekte ve önlemekte yetersiz kaldığını vurguladı. Türkiye genelinde 7.500–8.000 kontrolörün milyonlarca işletmeyi denetlemek zorunda bırakılmasının sahadaki yükü yönetilemez hale getirdiğini ifade etti.
Laboratuvar süreçlerindeki gecikmeler, geri çağırma mekanizmalarının yavaş işlemesi ve ulusal bir erken uyarı sisteminin hâlâ kurulamamış olmasının benzer vakaların tekrar etmesine zemin hazırladığını belirten Gürsel, özellikle toplu yemek sektöründeki denetimsizliğin riskleri büyüttüğünü söyledi.
Açıklamada, artan zehirlenme vakalarının toplumda derin bir güvensizlik oluşturduğuna dikkat çekildi. Ailelerin çocuklarını emanet ettikleri kurumlar konusunda kaygı yaşadığı, turizmde yaşanan zehirlenmelerin ise hem ülke imajına hem de ekonomiye zarar verdiği ifade edildi.
Gürsel, gıda güvenliğinin sağlıkla birlikte ahlâki, ekonomik ve stratejik boyutları olan bir milli güvenlik meselesi olduğunu belirterek şu önerilerde bulundu:
- Ulusal erken uyarı sisteminin kurulması
- Soğuk zincirin dijital olarak izlenebilir hale getirilmesi
- Toplu yemek tedarik zincirinin bağımsız denetim altına alınması
- Şeffaf ve düzenli raporlama mekanizmalarının yürürlüğe sokulması
Son yaşanan gıda zehirlenmelerinin, Türkiye'nin gıda güvenliğinin risk altında olduğunu açıkça ortaya koyduğunu söyleyen Gürsel, "Halkın sofrasının korunması, helal, temiz ve güvenli gıdaya erişimin garanti altına alınması zorunluluktur" ifadelerini kullandı.