HABER MERKEZİ

Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, Bursa’nın dinamik ve “Özgür Sesi” Bursa Saati’ne hayırlı olsun ziyaretinde bulundu. Ziyaret sırasında keyifli bir sohbet gerçekleşti. Ardından Başkan Özdemir sorularımızı yanıtladı.

Whatsapp Image 2025 07 14 At 17.17.37 (1)

Ziyarette Başkan Özdemir, Bursa Saati Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Akaltun, Genel Yayın Yönetmeni Aysın Komitgan, Yayın Kurulu Başkanı Yüksel Baysal, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sema Aygın ve Bursa Saati Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Elif Bayrık, Muhabir Mahmut Vural ile sosyal medya sorumlusu Ebru Komitgan yer aldı. Ziyarette keyifli bir sohbet gerçekleştirildi. Sohbet sonrası Başkan Özdemir, sorularımıza yanıt verdi.

ATIŞ YAPI’NIN DURUMU NE OLUR? CARREFOURSA BURSA’DA NASIL BİR İMAR PLANLAMASI OLACAK?

Atış Yapı’dan önce bölgede birtakım sıkıntılar olduğunu hepimiz biliyoruz. Emsal, ruhsat ve yapıyla ilgili ilişkilerde sorunlar var. Bu sorunlarda da herkesin az çok bir eksiği var. Bu süreçte bir tek oralardan konut almış insanların bir suçu olmadığını düşünüyorum. Bu nedenle, sorunlu inşaatların sıkıntılarını toparlayıp bir çerçeveye oturtarak, kamunun da çıkarlarını koruyarak, o bölgelerden konut almış suçsuz insanların mağdur olmaması için mücadele etmek gerekiyor. Benim 1 yıldır verdiğim esas mücadele bu. İkinci olarak şunu söyleyebilirim: İnşaat sektörü şu anda krizde, çünkü krediler kapatıldı. Maliyetler çok yükseldi ve insanlar daha önce dairelerini satmıştı. Şimdi o satışlardan elde ettikleri parayla o binaları yapmakta zorlanıyorlar. Sektör bir sorun yumağına dönüştü. Konut kredileri de kapatılınca satışlar durdu. Böyle olunca insanlar inşaatı durdurmak zorunda kalıyor. Bu da sanki belediyeyle sorun varmış gibi bir algı yaratıyor. Buradan çok net bir şekilde söylüyorum: Biz gelmeden önce alınmış ve tarafımdan durdurulmuş herhangi bir ruhsat yok. Ruhsatı olan her bina işine devam etti. Dolayısıyla bir duruş varsa, bu benden kaynaklanan bir duruş değil. Benden kaynaklanabilecek tek duruş, 1 Nisan’dan sonra alınmış ve bizim göreve gelişimize kadar verilen bazı usule uygun olmayan ruhsatlarla ilgilidir. Onlara da “Ruhsat tadilatı yapın, proje tadilatı yapın” dedik. Tadilat yapanlar devam etti, yapmayanlar hâlâ bekliyor. Çünkü onların da başka taahhütleri varmış. Atış Yapı konusunda da bizim fazladan yaptığımız bir şey yok. Ne artırdık, ne engelledik. Daha önce orada kendilerince 2 arsayı birleştirmişler.

Babylon’dan bahsediyorum. 2 arsanın inşaatına birlikte başlanmış. Sonra bir sebeple daha doğrusu benim adaylığım kesinleşmeden önce oraya alınan ruhsat iptal edilmiş. Ve arsalardan yalnızca 1 tanesi üzerine, emsali kadar ruhsat alınmış. Orada verilmiş olan ruhsat, emsale uygun bir ruhsattır. Bu gelişmelerin ardından merkezi hükümetten mülkiye müfettişleri geldi. Biz de inceledik ve arsa üzerindeki imar haklarının doğru kullanıldığını gördük. 17 kat ve 470 daire için inşaat ruhsatı verilmiş. Firma da bu projeyi uyguluyor. Bunu da açıkça ifade ettik: “Emsaline ve usulüne uygundur” dedik. Dolayısıyla mevcut inşaatın durdurulmuş bir tarafı yok. Ancak firma 17. katta durması gerekirken, devam etmek istedi. 18. katı yapmaya kalkınca mühürledik. Mühürü bozdu, yine mühürledik. Bu arada konkordato konusu gündeme geldi. Ama bu konunun bizim durdurmamız ya da ruhsat verip vermememizle hiçbir ilgisi yok. Biz, 2 arsayı birleştirdiği için ciddi bir ceza kestik. Firma bu cezayı taksite böldürdü, 1-2 taksitini ödedi. Ancak mahkeme cezayı iptal etti. Biz de mahkemenin iptal gerekçesini ortadan kaldıracak şekilde yeni bir tutanak tutup tekrar ceza kestik. Olayın özeti bu.

Carrefour’daki durum ise şöyle: Yıkım ruhsatı bize geldi. Biz de doğal olarak yıkım ruhsatını verdik. Ancak yapımla ilgili elimizde herhangi bir ruhsat yok. Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne de gidebilir, bize de. Eğer alışveriş merkezi ruhsatı üzerinden ilerlerse, büyükşehir. Ticari ve konut ruhsatı üzerinden ilerlerse bizden alınır. Yani bu ruhsatı büyükşehirden alma ihtimali de var. Buradaki temel mesele, 0.50 depremsellik (emsal artışı) hakkını alıp kentsel dönüşümden yararlanmak. Ancak Bursa Büyükşehir Belediye Meclisi’nde alınmış bir karar var: “Kentsel dönüşüm onayları yalnızca konutlar için verilecektir.” Burası bir konut değil, ticari alan. Dolayısıyla hukuken ve yeni bir meclis kararı alınmadığı sürece oraya kentsel dönüşümden kaynaklı bir emsal artışı verilemez.

Bize başvursalar da, büyükşehire başvursalar da 0.50’lik artışı kullanamazlar.

Whatsapp Image 2025 07 14 At 17.17.37 (3)

Ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan alınabilir. Ama şu ana kadar bize ulaşan bir başvuru yok. Kentsel dönüşüm olabilmesi için daha önce alınan meclis kararının değişmesi gerekir. Bir yerde konutlar varsa ve sen orayı yıkıyorsan, oraya kentsel dönüşüm kapsamında emsal artışı verilebilir. Bu da yüzde 50 ya da yüzde 40 olabilir. Ama yüzde 51 verilemez. 150 bin metrekare inşaat yapabilir. Bir de bu yeşil, çevreci bina meselesi var biliyorsunuz. Öyle bir hikâyemiz var bizim. Hani geri dönüşümle ilgili bir inşaat. 150 bin metrekare. Eğer çevreci bina yaparsa, 10 bin metrekare daha hakkı oluyor. Yani %10 ek inşaat hakkı var. Dolayısıyla toplamda 160 bin metrekare inşaat yapabilir. Dolayısıyla bizim Atış Yapı'nın projeyi ileri götürmesi ya da geri çekmesiyle ilgili alınmış resmi bir kararımız yok. Zaten kendilerinin de bir müracaatı olmadığı için bir şey söyleyemeyiz. Ama şunu diyebiliriz: bizim bir bakış açımız var. Herkes hakkını kullanacak. Eğer birisi hakkından fazlasını satmışsa, sorumludur demektir.

Biraz da şöyle bir durum var gibi: sanki hakkından fazlası satılmış ya da daha fazlası planlanarak, kafalarda projelendirilerek satılmış. Bu biraz sorunlu. Akıl veriyorlar, diyorlar ki: “Biz onun sattığı hiçbir şeyin ortada projesi olmadığını biliyoruz.” Genelde şöyle oluyor: önce harita üzerinde imar hakkı alınıyor, sonra alan kişi bir proje geliştiriyor. Bu proje tapuya işlenebilmesi için onaylatılıyor. “Bu kadar daire olacak, şu kadar metrekare olacak” diye. Onun üzerine satış yapılıyor. Muhtemelen ilk ruhsat üzerinden tapu kayıtlarını yaptırmıştır. Şunu da söylemek lazım: Bu inşaatlar sadece Nilüfer’de yapılmıyor. Bunu bütün ilgili taraflar için söylüyorum. Osmangazi’de, özellikle kuzey bölgelerinde, Demirtaş gibi mahallelerde de çok sayıda yüksek yoğunluklu inşaat yapılıyor şu anda. Ama tabii Nilüfer’deki imar yoğunluğu çok yüksek. Burada, aynı maliyetle yapılan bir dairenin satış fiyatı, diğer bölgelere göre çok daha yüksek. Bu yüzden herkes bu tarafta inşaat yapmak istiyor. Bu da gayet normal. Nilüfer güzel bir kent. Herkes Nilüfer’de yaşamak, burada bulunmak istiyor. Kültür, sanat, spor etkinliklerinde yer almak istiyor. O yüzden burada talep fazla. Talep fazla olunca fiyat yükseliyor. Fiyat yükselince de, aynı inşaat maliyetiyle daha fazla para kazanma ihtimali ortaya çıkıyor.

KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ NE DURUMDA? YENİ PROJELER VAR MI?

Şu anda üzerinde çalışıyoruz. Karaman bölgesinde yakında tamamlanacak projelerimiz var. Bitince bunları birlikte paylaşacağız. Bütün Karaman bölgesi bitişik nizam yapılaşma bölgesi. Orada bin 300 bağımsız bölüm var. Şu anda teknik çalışma tamamlanmak üzere. İlerideki binaların seviyesine, yani aynı yüksekliğe getirerek bir düzenleme yapıyoruz.

Yaptığımızda oradaki temel niyetimiz şu: bin 300 bağımsız bölümden bahsediyoruz. Kişi başına ortalama 4 kişi hesaplarsak, 2 bin 600 ile 5 bin 200 kişiyi ilgilendiren bir dönüşümden söz ediyoruz. Orası bitişik nizam, özellikle Mudanya Caddesi’ne paralel olan bölümler sağlıklı yapılaşmadan uzak. Oradaki birçok dükkanın imar güvenliği yok. Bunları toparlamamız gerekiyor. Belki yeşil alanı da artıracağız. Zaten bitişik nizam olduğu için mevcutta yeşil alan yok denecek kadar az. Bu yüzden planlamada yeşil alanı da dikkate alıyoruz.

Şu anda bu alanda bir çalışma tamamlanmak üzere. Son rötuşlar yapılıyor. Bitince orada bir kentsel dönüşüm projesi uygulayacağız. Henüz netleşmiş değil ama benim her zaman savunduğum bir model var. Türkiye’de de, Bursa’da da şöyle oluyor: Sen bir plan değişikliği yapıyorsun, bir imar hakkı veriyorsun, sonra da gerisine karışmıyorsun. O noktadan sonra hak sahipleri tek başlarına müteahhitlerle baş edemiyorlar. O yüzden başka bir modele ihtiyaç var.

Whatsapp Image 2025 07 14 At 17.17.38 (3)

Bana göre o model ya kooperatif ya da dernek yapısıyla olmalı. Belediyeler de bu sürece şirket kurarak dahil olmalı. Hak sahipleri mülklerini bu belediye şirketine devreder, belediye de o şirket üzerinden müteahhitlerle masaya oturur. Kiptaş gibi bir yapı ya da başka bir model olabilir.

Bu model daha önce Ankara’da denendi. Orada kooperatif kurmuşlardı. Kooperatifin yönetiminde hem belediye hem hak sahipleri vardı. “Ne yapacağız?” sorusuna birlikte yanıt veriliyordu. Belediyenin iştiraki olan şirket ya da dönüşüm şirketi bu kararlar doğrultusunda müteahhitlerle, alt yüklenicilerle pazarlık yapıyordu. Yani muhatap uzmanlar ve belediye oluyordu. Vatandaş doğrudan sadece belediyeyle muhatap oluyordu.

Bu sistemde güçsüz olan vatandaş, belediyeyle ortak hareket etmiş oluyor. Yüklenicinin karşısında yalnız kalmıyor, belediye ile birlikte duruyor. Böyle olunca da mağduriyetler çok daha az yaşanıyor. Biz de şu anda böyle bir model üzerine çalışıyoruz.

Ankara’dan arkadaşlar da geldi, bu konu üzerinde çalıştık. Daha önce benzer projelerde görev almış iki arkadaşımız geçen hafta buradaydı. Tekrar gelecekler. Biz bu yapıyı toparlayınca modelimizi netleştirmeye çalışacağız.

Benim her zaman söylediğim şu: Yükleniciyle hak sahibini doğrudan karşı karşıya getirmek sorun yaratıyor. Bu işi çözmek için kamu da taraf olmalı, sorumluluk almalı. Aksi halde birçok bölgede hâlâ 9-10 yıldır evleri yıkılmış ama hâlâ evlerine dönememiş insanlar var. Sorunları çözülemeyen inşaatlar hâlâ duruyor.

Eğer belediye garanti verirse işler çok daha sağlıklı ilerler. İnsanlar da güvenerek sürece katılır. Zaten belediye muhatap olacak. Kararlar ortak alınacak bir mekanizma kurulacak. Bu mekanizmanın aldığı kararlar doğrultusunda belediye şirketi uygulamaları gerçekleştirecek. Yani düşündüğümüz model bu.

BELEDİYE PERSONELİNİN MAAŞLARI ZAMANINDA ÖDENİYOR MU?

Maaş konusu… Şu anda üzerinde çalışıyoruz. “Maaşları ödemekten ne anladığınıza bağlı bu soru. Çünkü ben maaşları hep ödedim ama aynı zamanda hiç ödemedim. İkisi de doğru cümleler. Aslında kastettiğim şu: Maaş dediğiniz şeyin içinde bir brüt ücret var. Bunun içinden SGK primleri ve gelir vergisi kesiliyor. Geriye kalan net ücret personele ödeniyor.

Şu ana kadar maaşların tamamının net kısmını ödedim. Burada bir sorun yok. Ama brüt maaşın SGK ve vergi gibi kalan kısımlarını ödemekte sorun yaşıyoruz. Yani ödeyemiyoruz. Büyük bir yük bu. Bazı aylarda ödeyemediğimiz oluyor. Örneğin ayın 14’ü ya da 15’i geldiğinde bakıyoruz, kasada toplam maaşların netinin %85’i kadar para var. Herkesin maaşının %85’ini ödüyoruz. Kalan %15’i de bir hafta, on gün içinde tamamlıyoruz. Bazen bu süre iki-üç güne kadar düşüyor.

Ama bu ay herkesin maaşını iki gün önceden ve tam olarak ödedim. Herkes şaşırdı. “Başkanım teşekkür ederiz, maaşlar zamanında yattı” dediler. Bu, aslında normalde teşekkür edilecek bir durum değil ama içinde bulunduğumuz şartlarda şaşkınlıkla karşılandı.

Asıl mesele şu: Belediyenin şu an geldiği maaş yükü, sürdürülebilir değil. Bu maaşların yüksek ya da düşük olduğunu tartışmıyorum ama maaşlar öyle bir noktaya gelmiş ki, SGK ve vergi dahil edildiğinde toplam bütçenin %70’inin üzerine çıkmış. Bu ciddi bir yük.

İnsanları işsiz bırakamayacağımıza göre çözüm üretmek zorundayız. Yüzde 40’a indirecek misiniz?” gibi bir soru geliyor. Bilmiyorum ama geçmişe bakarsak: 2021’de oran yüzde 39, 2022’de yüzde 40, 2023’te yüzde 41–43, 2024’te ise yüzde 72 olmuş.

Aynı hesap biçimiyle baktım. İnanılmaz ek zamlar yapılmış. Son bir yılda ciddi personel devri olmuş. 500’e yakın yeni eleman alınmış. Bunlar birleşince oran bir anda çok yükselmiş.

Şimdi iki seçeneğimiz var: Ya personel sayısını azaltacaksın, ya da verimliliği artıracaksın. Bu kısa sürede kolay yapılacak iş değil. Ama şu an herkesten disiplinli bir şekilde çalışmasını bekliyoruz. Sorun çıkaranlarla yollarımızı ayırıyoruz. Sorun çıkarmayanlarla yola devam ediyoruz. Kimseyi keyfi olarak işten çıkarmıyoruz.

Bu tablonun karşı tarafı ise gelir tarafı. Yani geliri artırmak zorundayız. Buradaki paraların hiçbiri benim değil, tamamı Nilüfer halkının parası. Yetmiyorsa, daha fazlasına ihtiyaç varsa, bu açığı kapatması gereken yine Nilüfer halkıdır. Patron Nilüfer halkıdır. Sermaye sahibi Nilüfer halkıdır. Eğer yetmiyorsa, artırması gereken de halktır.

Bu yüzden düşük kalan kiralar, eksik ödenen kalemler üzerinde çalışıyoruz. Yeni gelir kalemleri, yeni vergiler, yeni kaynaklar yaratmaya çalışıyoruz.

Whatsapp Image 2025 07 14 At 17.17.38 (2)

BELEDİYE BAZI İŞLETMELERE RUHSAT VERMİYOR YA DA GEÇ VERİYOR İDDİALARI DOĞRU MU?

Bu noktada çok eleştiri alıyoruz. Örneğin kiraları çok artırmadım. Katı atık bedellerini yüzde 75 artırdık, ama bu da çok yüksek değil aslında. Eleştiriler geliyor ama çoğu haksız. Şöyle durumlar yaşanıyor: Diyelim ki siz küçük işletmesiniz ama biz size orta işletme yazmışız. Aldığınız ruhsata göre sistem sizi orta işletme olarak sınıflandırmış. Geçen yıl küçük işletme olarak 4 bin 600 TL ödüyordunuz. Bu yıl orta işletme olarak 8 bin 120 TL ödemelisiniz. Bu, kağıt üstünde yüzde 75 artış gibi görünse de, aslında sınıfınız değiştiği için oran birden yüksek çıkıyor. Orta işletme sınıfına geçtiğinizde bu rakam 87 bin TL’ye kadar çıkabiliyor. O zaman da “4 binden 87 bine çıkardınız” diye tepki geliyor.

Ben de diyorum ki, eğer bu sınıflandırmada hata varsa, bir dilekçe verin düzeltelim. Ama bir gerçeklik de var: Küçük, orta ya da büyük fark etmeksizin bazı yerlerde yanlış sınıflandırma yapılmış. Bu da belediyeye gelir kaybı yaşatmış. Şimdi biz bunu düzelterek herkesin kendi ölçeğine uygun tarifeyle ödeme yapmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Yaklaşık 400 milyon lira bekliyorum oradan. Az bir para değil, iyi bir para. Ama burada gördük ki, insanlar vergi ödeme konusunda alışkanlık sahibi değil. Oysa yasa açık: Temizlikle ilgili giderleri “kirleten öder” diyor. Yani kim kirletiyorsa, bu gider de ondan alınacak.

Konutlardan olan kısmı büyükşehir, su faturaları üzerinden tahsil edecek deniyor. Bildiğiniz gibi, Sayın Avni ve arkadaşları pandemi döneminde bu uygulamayı yetkisiz bir şekilde kaldırmıştı. O günden bu yana hâlâ o paralar ödenmiyor. Bugünün parasıyla baktığımızda yaklaşık 2 ila 2,5 milyar lira Nilüfer Belediyesi’nin kasasına girmemiş oluyor. Bu kadar büyük bir kayıp olunca, doğal olarak bütçe dengeleri de altüst oluyor.

Biz ne yaptık? Toplam maliyetin yüzde 73’ünü konutlara, yüzde 27’sini ise iş yerlerine böldük. İş yerlerine de bu bedelleri tahakkuk ettik. Ancak daha önce “küçük işletme” olarak görülen bazı yerler ciddi tepki gösterdi. Bu tepkilerin bazıları da haklı. Bizim de hatalarımız oldu. Ama yanlış yaptığımız bir şey yok. Ayrıca bu benim bireysel kararım değil; belediye meclisimizden oybirliğiyle alınan bir karar.

Örnek vereyim: Bir köydeki bakkal, kendini “market” olarak kaydettirmiş. Ya da bir şirket, ruhsatında turizmden inşaata kadar her şeyi yazmış. Şimdi sen buna bakınca “orta işletme” diyorsun ama belki gerçekte o üretim düzeyinde değil. Bu türden yanlışlıklar olmuş olabilir.

Ana mantık şu: Biz toplam giderin yüzde 27’sini iş yerlerine dağıtıyoruz. Ödeme yapmayanlara da ceza uygulanıyor. Kimseyi zorlamıyoruz ama ödemiyorsa faiz işletiyoruz. 31 Mayıs birinci taksit, 11 Kasım ikinci taksit. İlk bölüme kalan borçlarda faiz işliyor, ikinci bölüme kalanlarda işlemiyor.

Tepkiler arttıkça şunu fark ettik: “Büyük”, “orta” ve “küçük” işletme tanımları yeterince net değil. Devletin tanımları var ama çok açık ve uygulamaya elverişli değil. Bu durumda sınıflar birbirine karışıyor. Biz de şimdi bunları yeniden sınıflandırıyoruz.

Nasıl? Örneğin büyük işletmeleri ikiye böldük: “Daha büyük” ve “biraz daha az büyük.” Orta işletmeleri üçe ayırdık: “Ortanın büyüğü”, “ortası” ve “küçüğü.” Küçük işletme ayrı. Böylece ücretlendirmeyi de kademelendirdik. Örneğin: Ortanın büyüğü: 87.000 TL, Ortanın ortası: 67.000 TL, Ortanın küçüğü: 27.000 TL. Bu düzenlemeyi belediye meclisine sunmaya hazırlanıyoruz. Bir örnek daha vereyim: Geçen gün bir esnaf beni aradı. “Esnaf ayağa kalktı başkanım, böyle olmaz” dedi. “Buyurun konuşalım” dedim. Kendisine 87 bin TL tahakkuk etmiş. Geçen yıl sadece 4 bin TL ödemiş. Oysa geçen yılki tarifeye göre 49 bin 800 TL ödemesi gerekiyormuş. Sordum, “Ne iş yapıyorsun?” dedim. “Kafe, restoran gibi bir şeyim var” dedi. “Kaç para kira veriyorsun?” dedim, “150 bin TL” dedi. “Aylık 150 bin kira veriyorsan, bana da 7 bin TL verirsin” dedim. 87 bin TL yıllık ödeme, aylık 7 bin 250 TL eder. “150 bin TL kira ödeyen biri 7 bin TL’yi de verir” dedim. “Yıldırım’da tutarsan 30 bin TL’ye yer bulursun” dedim. “Ama müşteri farklı” dedi. Evet, buradaki müşteri farklıysa, ben de ona uygun yol, kaldırım, park, kültür-sanat, spor gibi hizmetleri sağlamak zorundayım. O yüzden “Bu itirazını kabul etmiyorum” dedim. Ama bazı işletmeler de var ki, gerçekten durumu farklı. Örneğin bir kuaför... Kadın tırnak yapıyor, 7 bin TL kazanamıyor belki. Ondan da 7 bin TL almak vicdani olmaz. Bu nedenle onları da tanımladık. Örneğin metrekareye göre ya da sektörüne göre: Hastane yatak sayısına göre Otel: yatak sayısına göre Okul: öğrenci sayısına göre. Devlet okulları da bu ödemeyi yapmak zorunda. Biz sadece özel okullardan tahsil etmiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde Mudanya Üniversitesi’nde Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın eğitimciler komitesiyle bir toplantı yaptık. Eğitimciler bazı konularda şikayetçiydi. “Bu bedeller bizden alınamaz” dediler. Ben de onlara Milli Eğitim Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Valilik üzerinden gelen yazıyı ilettim. Yazıda açıkça “Devlet okulları da bu bedeli ödemek zorundadır” deniyor. Çünkü yasa diyor ki: “Kirleten öder.” Yani eğer kirletiyorsanız, bu bedeli ödeyeceksiniz.

Özel okullara ise bir miktar ayrıcalık tanıdık. Eğitimin önemini gözeterek yaklaşık %30 indirim yaptık. Ayrıca özel okulları öğrenci sayılarına göre 2’ye, hatta 3’e ayırdık. Örneğin rehabilitasyon merkezleri. Bir arkadaşımız uyardı beni. “100 öğrencisi var” diyorsunuz ama her gün 100 öğrenci gelmiyor. Aynı anda sadece 5-10 öğrenci bulunuyor. Bu yüzden bu kurumları “100 öğrenci” gibi değerlendirmek doğru değil. Bu konuda da bir çalışma yürütüyoruz.

Şu anda temel amacımız, neden bir kurum orta sınıfta, neden alt ya da üst sınıfta, bunları netleştirecek kriterler oluşturmak. Eğer yetişirse, bu meclis döneminde bir düzenleme yapacağız. Türkiye genelinde böyle bir düzenleme yok ne yazık ki. Ama Nilüfer bu konuda öncü olabilir, zaten birçok alanda olduğu gibi.

NİLÜFER’DE EN GERİDE KALMIŞ EN ÇOK HİZMET BEKLEYEN MAHALLELER HANGİSİ?

Ardından “hizmet alanı eşitliği” konusuna geçiliyor. Nilüfer’de “geri kalmış mahalle” diye bir tanımımız yok. Ancak “yerleşmiş mahalleler” ve “gelişmekte olan mahalleler” var. Örneğin Kayapa, 30 Ağustos Zafer gibi mahalleler yeni yapılanıyor. Bu bölgelerde altyapı henüz tamamlanmadığı için üst yapıya geçemiyoruz. Doğalgaz, BUSKİ, Telekom gibi hizmetlerin altyapısının tamamlanması gerekiyor ki biz de üst yapıya başlayabilelim. Ayrıca inşaatlar sürdüğü için yaptığımız yollar da sık sık bozuluyor. Sonuçta bu yatırımlar halkın parasıyla yapılıyor, sürekli aynı işe para harcamak da mantıklı değil. Ama bu, hiçbir şey yapmadığımız anlamına gelmez. Örneğin 36. Zafer Mahallesi’nde park yaptık, aile sağlığı merkezi kurduk. Yeni Balkan Bölgesi’nde büyük bir park inşa ediyoruz. Her mahalleye bir şekilde dokunuyoruz ama dediğim gibi, altyapı eksikse sorunlar hemen çözülmüyor.

Balkan Mahallesi, Emek Mahallesi’nin arkasında, Kızılcıklı Caddesi’nden girilen geniş bir alanda yer alıyor. Orada Naim Süleymanoğlu Bulvarı gibi ana arterler var. Bu arterlerin genişliği 30 metreyi buluyor. 10 bin metrekarenin üzerindeki park alanları normalde büyükşehire ait olur ama örneğin 23 Nisan Mahallesi’nde açtığımız 10 bin metrekarelik park hala bizim elimizde. Neden? Çünkü yollarla parçaladık, böylece 10 bin metrenin altına indi. Bu tür teknik detaylarla kendi elimizde tutuyoruz bazı alanları. 64 mahallemiz var. Hepsine hizmet götürmeye çalışıyoruz. Ama bizim için önemli olan şeylerden biri şu: Nilüfer kadın kentidir. Biz hep arkasında durduk. Kadınların güvenle sokakta dolaşabildiği bir kenttir. Mesela müdür kadromun 32 kişisinden 17’si kadın. 8 başkan yardımcımın ‘5i kadın. Bu, tesadüf değil. Bilinçli tercihlerimizdir.

Whatsapp Image 2025 07 14 At 17.17.38

“SOSYAL DESTEK PROJELERİ, KREŞLER NE DURUMDA, YENİ HEDEFLER NELER?”

Şu anda 2 kreşimiz vardı, üçüncüyü açtık. 3 tane daha yapım aşamasında. Yıl sonuna kadar toplam 6 kreşe ulaşacağız. Hedefim, dönem sonunda 20’nin üzerinde kreşe sahip olmak. Aslında belediye başkanı adayıyken "5 yılda, 5 mahallede, 5 kreş" şeklinde bir hedef koymuştum. Ancak gördüm ki Nilüfer’de beyaz yakalı kadın sayısı çok fazla, çalışan kadın oranı yüksek. Kadınlar hem iş hem sosyal hayatın içinde. Bu yüzden daha fazla kreşe ihtiyaç olduğunu fark ettim ve hedefi büyüttük.

Kreşler sadece çocukların bakımını sağlamakla kalmıyor, sosyalleşmelerini ve nitelikli eğitim almalarını da sağlıyor. Bizim kreşlerimizde sınıflar 16 kişilik. Özel sektörde bu kadar az sayılı sınıf bulamazsınız. Sınıf öğretmeni, yardımcı öğretmen, branş öğretmenleri, spor, İngilizce, diyetisyen, psikolog, hemşire… Hepsi var. Çok nitelikli kreşlerimiz var. Bu çocuklar gelecekte ülkeyi yönetecek bireyler olacak. O nedenle hem kadınların özgürleşmesi hem de sağlıklı bir nesil yetişmesi açısından kreşlerin büyük önemi olduğuna inanıyorum.

Şu anda bir kız yurdumuz var; 78 öğrencilik. “Yarına Şans Ver” Derneği ile prensipte anlaştık, henüz protokol imzalanmadı. Onlar da bize 150 kişilik bir kız yurdu yapacak. Ancak hükümetin aldığı yeni kararlar doğrultusunda, buna "misafirhane" dememiz gerekecek gibi görünüyor.

Ayrıca 19 Mayıs Mahallesi’nde 5 bloktan oluşan, toplam 450 kişilik bir kız-erkek yurdu projemiz var. 2 blok kız, 3 blok erkek veya tam tersi olacak. Bu projeyi de İstanbul’dan bir dostumuz sahiplendi. Tüm bu projeler bağışlarla yapılıyor. Ancak bir gerçeği unutmamak gerekiyor: Bir kreşi yapmak önemli ama işletmek çok daha maliyetli. Biz her yıl bu kreşlerin işletme giderlerinin yüzde 60 ila yüzde 70’ini üstleniyoruz.

Nilüfer, sosyal dayanışmanın kenti. Bu anlayışla sadece kreş yapmakla kalmıyor, onların sürdürülebilirliğini de sağlıyoruz. 20 kreşe ulaştığımızda çok daha büyük bir bütçeyi yönetmemiz gerekecek. Ama biz bu sorumluluğun farkındayız ve sürdürülebilir bir şekilde devam ettirmek için çalışıyoruz.