HABER: ELİF BAYRIK

BUSİAD Yeşil Bursa Çalışma Grubu, uzun süredir kamuoyunun gündeminde olan Nilüfer Çayı kirliliğini bilimsel verilerle ele aldığı “Herkesin Bildiği Sır – Nilüfer Çayı” raporunu tanıttı.

BUSİAD Yeşil Bursa Çalışma Grubu tarafından hazırlanan “Herkesin Bildiği Sır – Nilüfer Çayı” raporunun tanıtım toplantısında konuşan BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar Nilüfer Çayı’ndaki kirliliğin kentin en hayati damarını tıkadığını, acil eylem planı gerektiren bir çevre ve kamu sağlığı krizine dönüştüğünü söyledi.

BUSİAD Başkanı Buğra Küçükkayalar Yeşil Bursa Çalışma Grubu’nun hazırladığı raporun sunumunda Nilüfer Çayı’nın Bursa için taşıdığı önemi vurguladı. Küçükkaya, konuşmasında Bursa’nın kimliğine ve yaşamına ilişkin duygusal bir çerçeve çizerek başladığı konuşmasında, Nilüfer Çayı’nı “Bursa’nın aort damarı” olarak tanımladı ve mevcut durumu “aortun tıkanması” benzetmesiyle değerlendirdi.

Bursa Büyükşehir’den "göçük" açıklaması: "Hane sakinleri kepçeyle çalışma yaparken meydana gelen göçükte kalan 2 kardeş hayatını kaybetti"
Bursa Büyükşehir’den "göçük" açıklaması: "Hane sakinleri kepçeyle çalışma yaparken meydana gelen göçükte kalan 2 kardeş hayatını kaybetti"
İçeriği Görüntüle

Küçükkayalar “Çoğumuzun doğduğu yer olmasa da doğduğu yer Bursa. Bursa’mız eşi benzeri zor bulunur bir kent” sözleriyle başladığı bölümde Nilüfer Çayı’nın kentin su ihtiyacını karşılayan en önemli kaynaklardan biri olduğunu hatırlattı. Doğduğu noktadan şehir merkezine uzanan uzunluğu ve içme suyu olarak taşıdığı değere dikkat çekti; genç bir insanın aortuna benzeterek çayın hayati önemini vurguladı.

KİRLİLİĞİN BOYUTLARI VE SONUÇLARI


Konuşmada raporun bulgularına atıf yapan Küçükkayalar Nilüfer Çayı’nın şehir sınırları içinden geçerken ağır kirliliğe maruz kaldığını, doğduğu noktadaki birinci sınıf su kalitesinin kente ulaştığında dramatik şekilde düştüğünü söyledi. “Doğduğu noktada birinci sınıf su olan Nilüfer, Bursa içinden geçerken her türlü kirliliğe maruz kalarak denize döküldüğü noktada dördüncü sınıf su kalitesine erişiyor” tespitiyle su kalitesindeki gerilemeyi kamuoyunun dikkatine sundu. Bu kirliliğin yalnızca ekolojik değil, halk sağlığı, kentsel yaşam kalitesi ve şehrin geleceği açısından da ağır sonuçlar doğurduğunu belirtti.

“DAMARIMIZ YÜZDE DOKSAN DOKUZ TIKANMIŞ”


Nilüfer Çayı için acil önlem çağrısı yapan Küçükkayalar, benzetmesini sertleştirerek “Bursa’nın aort damarı artık su ve oksijen yok denecek kadar az; damarımız yüzde doksan dokuz tıkanmış durumda” ifadelerini kullandı. Temizleme adımları atılmazsa ve kapsamlı önlemler uygulanmazsa, yakın gelecekte Bursa’nın yaşanabilirliğinin erozyona uğrayacağı uyarısını yaptı. Ayrıca küresel ısınmanın etkileriyle su döngüsünün de bozulduğunu, bunun da kent için ayrı bir aciliyet yarattığını vurguladı.

"NİLÜFER ÇAYI SADECE SU KAYNAĞI DEĞİL
"

BUSİAD Avrupa Yeşil Mutabakat Görev Gücü Başkanı Hüsamettin Çoban, konuşmasında Nilüfer Çayı’na yalnızca içme suyu sağlayan bir kaynak olarak değil, Bursa’nın sosyal ve kültürel gelişimini şekillendiren bir yaşam damarı olarak bakılması gerektiğini söyledi.
“Nilüfer Çayı’nı sadece bir su kaynağı olarak görmemek lazım. Bu çay, geçmişte şehrin sosyal yapısına, kültürel gelişimine ve yaşam kalitesine yön veren bir unsurdur” ifadelerini kullandı.

"BURSA’NIN TARİHSEL GELİŞİMİNDE NİLÜFER ÇAYI’NIN ROLÜ
"

Çoban, Nilüfer Çayı’nın bulunduğu havzanın ve çevresindeki verimli toprakların, Bursa’nın tarihsel gelişiminde büyük rol oynadığını belirtti. “Bugün tarımın, sanayinin ve ekosistemin bu kadar gelişmiş olmasının temelinde Nilüfer Çayı ve onun beslediği topraklar yatıyor. Bursa’yı Bursa yapan değerlerden biridir” dedi.

Nilüfer Çayı’nın geçmişte sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal hayatın merkezinde yer aldığını hatırlatan Çoban, “Eskiden çayın kenarlarında rekreasyon alanları, oturma yerleri vardı. Şehrin imarı, yaşam biçimi bu dere etrafında şekillenirdi. İnsanlar burada yüzmeyi öğrendi, burada vakit geçirdi” dedi.


“BURSA’NIN YAŞAM KALİTESİ NİLÜFER ÇAYI’YLA DOĞRUDAN İLİŞKİLİ”


Çoban, Bursa’nın geleceğine dair bir uyarı ve çağrıda bulunarak, “Nilüfer Çayı’nı korumak, Bursa’nın sürdürülebilirliği ve yaşam kalitesi için hayati öneme sahiptir. Bu su kaynağı sadece ekolojik bir unsur değil, Bursa’nın kimliğini, tarihini ve geleceğini temsil eden bir değerdir” dedi.

Çoban, Nilüfer Havzası’nda tarımsal faaliyetlerin yoğunluğuna dikkat çekerek kimyasal gübre ve pestisit kullanımının çay üzerinde büyük baskı oluşturduğunu söyledi.
“Tarımsal üretimde kullanılan kimyasallar, ilaçlama araçlarının dere çevresinde yıkanması ve yüzey akışlarıyla Nilüfer Çayı’na karışıyor. Bu maddeler hem yüzey sularını hem yeraltı sularını kirletiyor,” dedi.
Ayrıca hayvansal atıklar, toprak sürülmesiyle oluşan erozyon ve organik kirliliğin de çayın ekolojik dengesini bozduğunu vurguladı.

“SU MİKTARI AZALDIKÇA KENDİNİ TEMİZLEME GÜCÜ DE AZALIYOR”


Nilüfer Çayı’ndan sulama amacıyla yoğun şekilde su çekilmesinin, suyun doğal döngüsünü bozduğunu ifade eden Çoban, şu uyarıyı yaptı, “Her suyun kendini temizleme kapasitesi vardır. Ancak biz hem kirletici unsurları artırıyor hem de su miktarını azaltıyoruz. Bu durumda Nilüfer Çayı artık kendini yenileyemez hale geliyor.”
Nilüfer Çayı’ndan beslenen yaklaşık 107,85 kilometrekarelik sulama havzasının, bölgedeki tarımsal üretim açısından hayati önem taşıdığını hatırlattı.

SANAYİ KAYNAKLI KİRLİLİK: SADECE OSB’LER DEĞİL


Hüsamettin Çoban, Nilüfer Çayı üzerindeki baskının yalnızca organize sanayi bölgelerinden kaynaklanmadığını da vurguladı:
“Organize sanayi bölgeleri kadar, OSB dışında tarım alanlarının içinde kurulmuş birçok sanayi tesisi de çay üzerinde ciddi bir baskı unsuru oluşturuyor.”
Sanayiden kaynaklanan atıkların kimyasal, biyolojik ve fizyolojik kirlilik yarattığını belirten Çoban, bazı tesislerin arıtma altyapılarının yetersiz veya hatalı çalışmasının sorunu büyüttüğünü dile getirdi.

YERLEŞİM ALANLARINDAKİ KANALİZASYON VE ALTYAPI SORUNU


Konuşmasının bir bölümünde yerleşim alanlarındaki kirliliğe de değinen Çoban, iki temel soruna dikkat çekti: kanalizasyon ve evsel atıklar.
“Kanalizasyon altyapısının yetersizliği ve arıtma tesislerinin kapasite eksiklikleri, evsel atık suların doğrudan Nilüfer Çayı’na karışmasına yol açıyor. Arıtma tesisi kurulmuş olması yeterli değil; o tesisin gelen suyu arıtabilecek kapasitede olması gerekir,” dedi.

Hüsamettin Çoban, Nilüfer Çayı’nın doğduğu bölgedeki su kalitesinin Türkiye’nin en temiz kaynaklarından biri olduğuna dikkat çekti. “Nilüfer Çayı’nın doğduğu yerde su kalitesi birinci sınıf. Bunun en büyük göstergesi de bu bölgede üç barajın bulunması ve su dolum tesislerinin o çevrede kurulmuş olmasıdır,” dedi.

Ancak bölgedeki su seviyesinin azaldığına işaret eden Çoban, “Yakın zamanda bazı su dolum tesislerinin üretimi durdurduğunu duyarsanız şaşırmayın, çünkü gerçekten su kalmadı,” ifadelerini kullandı.

“BURSA’DAN GEÇERKEN KARA BİR NEHRE DÖNÜŞÜYOR”


Nilüfer Çayı’nın şehir sınırlarına girmesiyle birlikte durumun dramatik biçimde değiştiğini vurgulayan Çoban, “Doğduğu yerde tertemiz olan Nilüfer, Bursa’dan geçerken ağır baskılar altında kalıyor. Tarım, sanayi ve yerleşim faaliyetleri nedeniyle su döngüsü bozulmuş durumda. Artık kirlenmiş, hatta zehirlenmiş bir sudan söz ediyoruz,” dedi. Çoban, bu durumu “Bursa’ya hayat veren çay, artık şehrin yükünü taşımakta zorlanıyor” sözleriyle özetledi.

“CÜSSESİ KÜÇÜK AMA KİRLİLİĞİ DEVASA”


Konuşmasının dikkat çeken bölümünde Çoban, Nilüfer Çayı’nın Susurluk Çayı ile birleştiği noktadaki tabloyu çarpıcı bir örnekle anlattı:
“Bizim küçük Nilüfer Çayı, Susurluk gibi daha büyük bir çayla Karacabey açıklarında birleşiyor. Ancak birleştiği yerde gördüğünüz manzara içler acısı. Cüssesi küçük olan Nilüfer, kısa bir süre içinde Susurluk Çayı’nı da alt ediyor. Suların rengi kararıyor, simsiyah bir akıntı Marmara Denizi’ne ulaşıyor.”

“MARMARA’YA TAŞINAN KİRLİLİK, BURSA’NIN SORUMLULUĞUDUR”


Nilüfer Çayı’nın Marmara Denizi’ne taşıdığı kirliliğin sadece yerel bir sorun olmadığını ifade eden Çoban, “Bursa’dan çıkan her damla su, Marmara’ya ulaşıyor. Dolayısıyla Nilüfer Çayı’nın temizliği, yalnızca Bursa’nın değil, Marmara ekosisteminin de kaderini belirliyor. Bu sorumluluğu artık görmezden gelemeyiz,” uyarısında bulundu.