Başkan Bozbey'e orman görevlilerinin su vermediğini isyan ederek anlatan vatandaş şu ifadelerde bulundu;
Geldim. Olay anında biz de oradaydık. "Keselim şunu," dedik ama kesilmedi. Yangın başladı, rüzgârın yönü belli değil. Yansın dedi öylece baktı, sonra çıkıp gitti. Geri de gelmedi.
— Nasıl yani?
— Aynen öyle oldu. "Yansın," dedi resmen. "Yansın da bakarız," der gibi davrandı.
Bakın, orada birkaç kişi daha vardı. Ben de oradaydım. Başkanım, ormancılar... Lütfen düzgün çalışsınlar artık.
Tankerler, belki 100–200 tane traktör var orada. Bir oraya, bir buraya yönlendiriyorlar ama su alamıyorlar! Köylü kendi imkânıyla tanker götürüyor. Oysa bu yangın bu kadar büyümeyecekti. Adam suya ulaşamıyor!
Biz tankerleri getirdik, herkes yangının ön cephesinde. Adam su taşıyor ama yine de düzgün su alamıyor. Peki şimdi ne olacak? Bu işi köylü mü çözecek? Bu, Orman Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğu.
Bu işi çözecek kurum net: Orman Genel Müdürlüğü! Ama ne diyorlar? "Vermiyoruz."
Ya suyu bile vermediler!
Tankerler su alamıyor. Orman arazözleri de araçlardan su temin edemiyor. Köylüye diyorlar ki, "Bir pompa bul, getir, bize suyu aktar."
Hayır! Suyu sen vereceksin, biz ormana taşıyacağız. Her şeyi köylüden bekleyemezsin.
Sabah 11’den beri buradayız. Vatandaşlarımız, köylülerimiz... Traktörleriyle gelip destek oldular, duyarlı davrandılar. Cebinden mazot parasını verip, traktörle su taşıyan insanlar oldu. Ama ormancılar çoğu zaman üstüne bir de bu insanlara bağırdı, azarladı! Ben bizzat şahit oldum.
Sönmüş yerler tekrar tutuşuyor. Buna rağmen insanlar oraya gidiyor, müdahale etmeye çalışıyor. Bu insanların emeğine yazık, günah!
Şunu söyleyeyim: Balıkköy Belediye Başkanıyla akşam saatlerinde bir helikopter geldi. Ama biz daha önceden uçak istedik. Her şey, alevler büyüdükten sonra yapıldı. Oysa sabah 10–10.30 gibi yoğun bir müdahale olsaydı, bu noktaya gelmeyecekti. Ben sizi aradığımda bu iş daha başlangıçtaydı.
Başkanımız da aradı herhalde. Dedik ki, "Havadan mutlaka müdahale edilmesi lazım, yoksa büyüyecek."
O sırada bize, "Önce şurayı bir halledelim, uçağın birini göndereceğim," dendi.
Sonra tekrar görüştük, bir uçak geldi ama yetmedi. Zaten sadece iki uçak vardı. Helikopter görmedik bile! Uçaklar yetersiz kaldı. Hızla buharlaşıp kayboldu. Yazık değil mi?
Eğer bizim gibi canla başla çalışsalar bu yangın bu kadar büyümezdi.
Şu an her şey durmuş durumda. İnsanlar çaresizce bekliyor.
Altı mahallemizi tahliye ettik. Vatandaşları kapalı spor salonuna yerleştirdik. Yiyecek, içecek, temel ihtiyaçlarını karşıladık. Evcil hayvanları, küçükbaşları da mahallelerden alıp güvenli bölgelere taşıdık. Yani en azından can ve mal güvenliğini bir ölçüde sağladık.
Umarım yangın daha fazla yayılmaz. Ama bir de bu tür durumları fırsat bilen hırsızlar, üçkâğıtçılar, namussuzlar çıkıyor. Ne diyelim, yine de pozitif düşünmeye çalışıyoruz.
Şimdi Harmancık ilçesine yangının sıçramasını engellemek için Bağdık Grup ve madencilik firması ile birlikte ilçe başkanlığımız koordine oldu. Yaklaşık 230 metrelik bir hat oluşturuyoruz. O bölgedeki çam ağaçlarını kesip aşağıya doğru itiyoruz. Greyderle yol açıyoruz. Islatma ve soğutma çalışması yapıyoruz ki yangın karşıya geçmesin.
Amacımız, en azından bu hattın ötesine alevlerin ulaşmamasını sağlamak. Başka da elimizden bir şey gelmiyor.
Yukarıdan kozalak parçaları düşüyor. Arkadaşımın saçına isabet etti, az önce.
Yanmış hayvanlar var, manzara çok kötü... Ama bu görüntüleri paylaşmak istemiyoruz. Yine de belgeleyip göndereceğiz.