İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun üniversitesi diploması 18 Mart'ta tartışmalı bir şekilde iptal edildi. İmamoğlu, 19 Mart'ta sabaha karşı evinden gözaltına alındı. İmamoğlu, CHP'nin yaptığı ön seçimle 15,5 milyon oyla partinin Cumhurbaşkanı adayı olduğu 23 Mart'ta tutuklandı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 19 Mart'ta başlayan süreci darbe olarak niteledi. Özel, İmamoğlu ve İBB hakkında ortaya atılan iddiaların hepsinin asılsız olduğunu ve tek tek yalanlandığını dile getirdi.

İmamoğlu'nun tutuklanmasından bugüne de 100 gün geçti. Özgür Özel de İmamoğlu için düzenlediği mitinglere devam ediyor. 100'üncü gün nedeniyle bugünkü miting İBB binasının bulunduğu Saraçhane'de yapılacak.

İmamoğlu'nun tutukluluğunun yüzüncü gününde de İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne operasyon düzenlendi. Eski Büyükşehir Başkanı Tunç Soyer ve CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu da gözaltına alındı.

Akşam saatlerindeki mitingden önce de Özel, Demokrasi ve adaletin 100. KARA gününde “100 KARASI” toplantısı düzenliyor. İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu ve İBB tutuklularının yakınları da toplantı salonunda yer aldı.

ÖZGÜR ÖZEL KONUŞUYOR | 13.47

CHP Genel Başkanı Özgür Özel: Bugün önemli bir günde iki önemli buluşma için İstanbul'dayız.

Meclis grup toplantımızın olduğu gün ve saatte burada sizlerle birlikte akşam da her şeyin başladığı yerde, her şeyin başladığı saatte 20.30'da hep birlikte Saraçhane'deyiz.

Bir büyük adaletsizliğin karşısında, bir demokrasi utancının tam ortasında mücadelemizle dimdik durmak için, hatırlamak, hatırlatmak için, unutmamak, unutturmamak için, bir kez daha kenetlenmek için buradayız.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla, umutla ve dirençle selamlıyorum. Bugün siyasi tarihimize kara bir leke olarak geçen 19 Mart darbesinin tam 104. günü.

Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının ise tam 100. günü.

Milli iradenin adliyelerde, saray koridorlarında boğulmak istendiği, halkın egemenliğine pusuların kurulduğu bir süreci yaşıyoruz.

"TÜRKİYE SİYASİ TARİHİNİN YÜZ KARASIDIR"

Tam 100 gün önce bugün 15,5 milyon insanın sandığa giderek oy verdiği bir Cumhurbaşkanı adayı adaylaştığı gün tutuklandı. Bugün 100. gün. Yüz karasıdır. Demokrasinin yüz karasıdır. Adaletin yüz karasıdır. Bu süreç Türkiye siyasi tarihinin yüz karasıdır.

19 Mart'tan bu yana sokaklardayız, meydanlardayız.

Gençlerin dediği gibi miting için değil, eylem için meydanlardayız. Bir darbeye karşı direnme hakkımızı kullanıyoruz. Çünkü bu milletin tarihinde aslında bir direnişin tarihi yatar.

Tarihte zalimler hep var, var olmuştur. Bundan sonra da olacaktır. Ama direniş ile de vardır. Kazananlar hep direnenler olmuştur.

Ekrem İmamoğlu 100 gündür gururuyla, onuruyla o hücrede dimdik ayakta duruyor. Atılan iftiralardan hiçbirisi ona yapışmadı, yapışmıyor. Biz de milletimizle birlikte 100 gündür meydanlardayız. Ekrem Başkanı hapse atanlar da korkudan insan içine çıkamazken biz beraberiz, birlikteyiz, omuz omuzayız. Birbirimizin yüzüne gözüne bakıyor, birbirimizden güç alıyoruz.

"MİLLET VİCDANI KARALARA DEĞİL SİZE BANA EKREM BAŞKANA İTİBAR EDİYOR"

Bu millet vicdanı karalara değil, size, bana, Ekrem Başkana itibar ediyor. Bu millet devleti kendi çıkarları için kullananların değil, gerekirse yalın ayak, çıplak elle adalet mücadelesi verenlerin yanında duruyor.

Değerli arkadaşlar, bu iktidar 100 gün önce milletin gözünden de gönlünden de düşmüştür. Bu iktidar aslında 100 gün önce kaybettiğini itiraf etmiştir. İşte bu yüzden bugün aynı zamanda milletin henüz tecelli etmemiş iradesinin ilan edilmemiş de olsa zaferinin 100. günüdür.

100 gündür bu ülkeyi yönetenler artık meşru bir iktidar değildir. Bir avuç insandan oluşan bu yapı baskıyla ayakta durmaya çalışan yitik bir rejimi temsil etmektedir. Demokrasilerde aslolan ise milletin iradesine saygı duymaktır. Milletin istediği yönetime gelir, istemediği gider. Millet karar verdi. Adalet ve Kalkınma Partisi 23 yıldır iktidarda. Millet karar verdi, Recep Tayyip Erdoğan Başbakan oldu, Cumhurbaşkanı oldu. Aynı millet 31 Mart 2024 günü bir karar verdi ve Cumhuriyet Halk Partisi'ni, partimizi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisini aynen kurulduğu gün gibi o gün de Türkiye'nin 1. partisi yaptı.

"AK PARTİ İLK KEZ YENİLGİ İLE TANIŞTI"

AK Parti ise kurulduğu günden sonra ilk kez yenilgi ile tanıştı. Seçim gecesi yaptığım açıklamada şöyle demiştim. Bu galibiyetin kaybedeni yoktur. Bizim başarımız kimsenin hezimeti olmayacaktır.

Bu sonuçları bizi rehavete sevk edecek bir galibiyet olarak değil, seçmenin açtığı geleceğe yönelik bir kredi olarak değerlendiriyoruz. Böyle söylemiştim.

O gün kazandığımız belediyelerle ertesi sabah daha iyi hizmet için, milletin gönlüne girmek için yola koyulduk. Belediye başkanlarımız var güçleriyle durmadan, yorulmadan çalıştılar. İhtiyacı olanlara partisine bakmadan, siyasi görüşüne bakmadan yardım götürdüler.

"BİZLE YARIŞMAK YERİNE..."

Seçimlerden sonra 6-7 ay sonra yaptığımız araştırmalarda başkanlarımızdan, belediyelerimizden memnuniyet oranı Türkiye ortalamasında yüzde 58'leri buldu. Başkanlarımızdan yüzde 70'e varan memnuniyet oranlarını yakalayanlar oldu. AK Parti de aynı ölçümleri yaptırdı. AK Parti'nin kendi ölçümlerinde bizim 58 bulduğumuzu onlar 61 olarak ölçtüler. Partimizi de bugün de olduğu gibi o gün de bugün de bütün araştırma şirketleri Türkiye'nin 1. partisi geleceğin iktidar partisi olarak ölçtüler, ilan ettiler.

O gün iktidarın yapması gereken bizimle hizmette yarışmaktı. Ama onlar bizde yarışmak yerine, bizle yarışmaktan korkarak bizim demokrasiye duyduğumuz saygıyı, 47 yıl gösterdiğimiz saygıyı millet onlardan Cumhurbaşkanlığı seçiminin takviminin başlayacağı güne kadar sadece 47 ay bekledi. Bırakın 47 ayı, 47 gün bile milletin kararına hürmet edemediler.

"PANİKLE İKİ YOLA BAŞVURDURLAR"

Yükselen bir panik, bitmeyen bir kibirle millete cephe aldılar. Önümüzü kesmek için iki yola başvurdular. Önce belediyelerimizi çökertmeye çalıştılar. SGK ve vergi borçlarını pek çoğu kendi dönemlerinden kalan faiz üstüne faiz binmiş fahiş borçları bizim başkanlarımızdan bir seferde, tek seferde kesmek istediler ve bunu büyük oranda yaptılar.

"BAKANLARININ GÖZLERİNİN İÇİNE BAKA BAKA SİLKELEYİN DİYE..."

Belediye başkanlarımızın ekonomik olarak zor durumda kalması ve millete hizmet edememesi için canlı yayında bakanlarına gözlerinin içine baka baka bunları biraz silkeleyin diye talimat verdiler. Ama başkanlarımızın azmi, kararlılığı, yetenekli ekiplerinin mücadelesiyle hizmeti aksatamadılar.,

Buradan bir sonuç çıkmayınca bu sefer yargı kumpaslarına giriştiler. Bunun için onlara Zekeriya Öz gibi kullanışlı bir ....

"265 GÜNDÜR ADALET AYAKLAR ALTINDA"

Mahkeme mahkeme gezdirdikleri, Canan Kaftancıoğlu, Enis Berberoğlu, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Sözcü Gazetesi, Selçuk Kozağaçlı, Grup Yorum, Türk Tabipleri Birliği, Sırrı Süreyya Önder davalarında görevini verilen siyasi talimatları harfiyen yerine getiren sonra Bakan Yardımcısı olarak Ankara'da ödüllendirilen seyyar giyotini buldular ve bu ismi anayasaya aykırı bir kararla Adalet Bakan Yardımcılığı gibi siyasi bir makamdan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına atadılar. 9 Ekim'den bu yana 265 gündür İstanbul'da ve Türkiye'de adalet ayaklar altında, vicdan ayaklar altında.

Muhaliflere, siyasetçilere, gazetecilere, belediye başkanlarımıza, pırıl pırıl bürokratlarımıza soruşturmalar açıldı, haksız tutuklamalar yapıldı. İlk olarak 30 Ekim'de Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer tutuklandı, yerine kayyım atandı. Esenyurt Halkı'nın yüzde 51 oyla seçtiği Ahmet Özer 244 gündür tutukludur. 244 gündür Esenyurt Belediyemiz işgal altında, Esenyurt'un iradesi esirdir. Takip eden günlerde Beşiktaş Belediye Başkanımız Rıza Akpolat'ı tam 165 gündür tutuklu. Beykoz Belediye Başkanımız Alaattin Köseler 119 gündür tutuklu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız, Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu 100 gündür tutuklu. Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye başkanımız Murat Çalık yüzer gündür tutuklular. Büyükçekmece Belediye Başkanımız Hasan Akgün, Gazi Osmanpaşa Belediye Başkanımız Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanımız Utku Caner Çaykara, Ceyhan Belediye Başkanımız Kadir Haydar, Seyhan Belediye Başkanımız Oya Tekin 27'şer gündür tutuklular, zindandalar.

"HEPSİNİN ARKASINDAYIZ"

Onlarla birlikte 27 gündür, 100 gündür, 119 165 gündür içeride olan bürokratlarımız var. Tek suçları aldıkları görevi hakkaniyetle yapmak. İçeride halen durduklarına göre kendilerine verilen iftira talimatnamelerine uymamak, gerçeğe aykırı beyanlar verip birbirini karalamamaktır. En en yeni bürokratımızdan yıllardır birlikte mücadele ettiğimiz arkadaşlara kadar Silivri'de ve Türkiye'nin çeşitli yerlerinde esaret altında tutulan namuslu insanlara buradan bu salondan selam yolluyoruz. Hepsinin arkasındayız, hepsinin yanındayız, hepsinde gurur duyuyoruz.

"İMAMOĞLU ADAY OLDUĞUNDA BU TABLODAKİ TÜM İLLER KIRMIZI OLACAK"

Gençler, gençler, gençler yukarıdan birine sesleniyorlar. Arkamda da bir tablo var. Bundan bir seçim önce Cumhuriyet Halk Partisi kıyılardaki oralarda da kesintilerimiz vardı. Kıyılarda belediyeleri alan 1. parti olabilen bir durumdan Cumhuriyet Halk Partisi bu ruhla, bu dayanışmayla Ekrem İmamoğlu gibi, Mansur Yavaş gibi her birisi bu ön saflarda oturan değerli Büyükşehir Belediye başkanlarımızın, il belediye başkanlarımızın, ilçe, belde belediye başkanlarımızın, doğru adayların doğru projelerle, temiz yüreklerle cesaretle çıktığı yolda 47 yıl sonra ortaya çıkan tablo böyledir.

O bahsedilen isim Cumhurbaşkanı adayı olduğunda ve sandıklar açıldığında bu bu tabloda kırmızı olmayan hiçbir il kalmayacaktır. Buna inanıyoruz ve buna güveniyoruz.

"MİLLET ERKEN SEÇİM İSTERKEN DARBEYİ ERKENE ÇEKTİLER"

Bizler erken seçim istiyorduk. Erken seçimin adayı erken belirlenir diye yola çıktık. 23 Mart'ta ön seçimle adayımızı belirleyeceğimizi ilan ettik. İşte o zaman telaşla tüm tuşlara birden bastılar. Millet erken seçim isterken onlar darbe hazırlıklarını erkene çektiler.

Ekrem Başkanımız ön seçim başvurusunu yaptığı günden bir gün sonra 22 Şubat'ta 31 yıllık diplomasına soruşturma açtılar. Bu hukuksuzluğa razı gelmeyen Fakülte Dekanı istifasını verdi gitti. 19 Mart günü Fakültenin yönetim kurulu toplanacaktı. Sürekli o yönetim kuruluna 7 kişilik yönetimde 4 yetmez. 5'i buldunuz mu?

Diploma iptal olacak mı diye sordular. İşletme Fakültesi'nin onurlu öğretim üyeleri, yönetim kurulu üyeleri buna yanaşmayınca bir gece önce iftar vaktinde hava kararmışken fakültenin değil üniversitenin yönetim kurulunu ring seferlerini düzenleyecek, boyanacak duvarlara boya alacak, fakültelerin üniversitenin ortak alanlarının ortak kararlarını verecek ancak diplomayla, transkriptle, dersle, notla, eğitimle alakası olmayan İstanbul Üniversitesi Yönetim Kurulu İşletme Fakültesi'nin verdiği diplomayı tek başına ve yetkisizce iftar vaktinde biraz önce Ekrem Başkanın videosunu istediğiniz izlediğiniz noktada iptal ettiler.

Ekrem Başkan'ın 31 yıllık diplomasını iptal edenlerin yaptıkları kötülük şuydu. Bu ülkede artık hiçbir kağıdın değerinin olmadığını, canları istediğinde herkesin mazbatasına tapusuna diplomasına bankadan aldığı mevduat cüzdanına, memurdan aldığı evlendirme cüzdanına çökebileceklerini bu ülkede devletin sözünün kıymetinin ve güvencesinin olmadığını maalesef tüm dünyaya ilan ettiler.

"UTANÇ KARARI 55 GÜN TEBLİĞ DAHİ EDEMEDİLER"

Bu utanç kararını 55 gün boyunca tebliğ dahi edemediler. Tebliğden sonra açılan davada mahkemeye istenen belgeleri sunamadılar. Onun yerine birileri Hakimler Savcılar Kurulu'ndan belgeleri isteyip de vermeyenlere yanlış yapıyorsunuz demek yerine belgeleri isteyen heyeti ilk kararnameyle dağıtıp Türkiye'nin dört bir yanına sürdüler.

"ERDOĞAN EKREM BAŞKANDAN O KADAR KORKTU Kİ..."

Erdoğan Ekrem başkandan o kadar çok korktu ki diplomayı iptal etmekle yetinmedi. Diploma iptalinden sonra saatler sonra bir sahur vaktinde başkanımızın evine yüzlerce polis ile birlikte geldiler. Tepedeki bir kişi, üç savcı, üç hakim ve üç gizli tanıkla bu milletin hafızasından hiçbir zaman silinmeyecek bir darbeye kalkıştı. İnsanlar tepki göstermesini istediler. Gösterileri yasakladılar. Meydanları ablukaya aldılar. Otobüsleri durdurdular.

Metro istasyonlarını kapattılar. Köprüleri kaldırıp vapurları bağladılar. Tarihi yarımadaya adeta tecrit uyguladılar. İnsanları korkutmaya, sindirmeye çalıştılar. Ancak hiçbir zaman zalime boyun eğmeyen bu millet yine direndi. Bu dirilişe engel olamadılar. Cumhuriyet Halk Partililer Vatan emniyetinin önünde, öğrenciler Beyazıt Meydanı'nda toplandılar. İki tarafta da binlerce, on binlerce polis metrelerce barikat vardı. Öğrenciler ve CHP'liler önlerindeki barikatları yıkarak Saraçhane'ye yürüdüler. Saraçhane'de buluştular.

"15,5 MİLYON VATANDAŞ SANDIĞA KOŞTU"

7 gün, 7 gece aynı meydanda, aynı otobüsün üzerinde, aynı mikrofondan seslenerek tarihe geçen eylemleri hep birlikte yaptık. 23 Mart geldiğinde 2 milyon üyemizle yapacağımız ön seçimi yasaklamaya, engellemeye kalktılar.

Üye sandıklarımızın yanına dayanışma sandıklarımızı koyduk ve milletimizi sandıklara davet ettik. Bu kolay bir davet değildi. Sadece 3 gün vardı. Sadece 500.000'i son 1 ayda koşup gelmiş 2 milyon üyemiz vardı ve orada sizlere üyelerimize güvendik.

Dedik ki dayanışma sandığından herkesi haberdar edin. Oy kullanmaya onları teşvik edin. Sandığa kadar eşlik edin dedik ve o gün sayenizde bu aziz millet 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koşup oy kullandı.

"EN GENCİ 18 EN YAŞLISI 104 YAŞINDAYDI"

Ve 15,5 milyon vatandaşımız sandığa koştu geldi oy kullandı. En genci 18, en yaşlısı 104 yaşındaydı. Karnında 3 aylık bebeği ile gelen de oldu, 90 yaşında iki bastonuyla merdivenleri tırmanan da oldu. Geldiler, seçtiler, tarihe geçtiler.

O gün o gün biz başka çare yoktu, bu millete gittik. Bu milletin önüne sandık koyduk. Onlar o gün sandık kurmadılar ama kumpas kurdular. Sandıklar açılıp oylar sayılırken Ekrem başkanımızı ve arkadaşlarımızı demir parmaklıkların arkasına koyup üzerlerine demir kapıları kapattılar. İşte bugün o tutuklamanın 100. gününde bir aradayız.

100 günde ne yalanlar, ne iftiralar attılar. Bir ay sonra birbirinizin yüzüne bakamayacaksınız dediler. Balyozda, Ergenekon'da İstanbul seçimlerinin iptalinde hangi kumpasları kurdularsa o kumpasların bir benzerini kurdular. İnsan hafızası hem kuvvetli hem zayıf. Unutmamamız gerekenleri unutmuyoruz ama bazen unuttuklarımız da unutmamak gerektiği noktada bir kenarda duruyor.

Şimdi hepimizin bildiği ama izlerken bu kadar mıydı ya diyeceği bir videoyu hep beraber izleyelim. (100 günde yaşananları anlatan video izletildi)

SLOGANA İTİRAZ ETTİ NEDENİNİ ANLATTI

(SLOGAN: AKP halka hesap verecek) Değerli arkadaşlar, önce önce muhatabı doğru belirleyelim. Muhatabın şöyle bir ümidi var. Biz gün gelecek. AKP halka hesap verecek deyince diyorlarmış ki kendi aralarında. Çok iyi oluyor. 12,5 milyon üyemiz var. Bunlar böyle deyince bu üyeler CHP gelirse huzurum kaçar. Evleti, evladım işten çıkar. Torunum mülakata girmişti, kazanmıştı. Biz de o yüzden öyle olsun diye AK Parti'ye kaydolmuştuk ya da muhtar topladı kimlikleri AK Parti'ye kaydetti. Benden de hesap sorulacak. Buradan televizyonları başından bizi dinleyen AK Parti'nin tüm üyelerine sesleniyorum. Hesap verecek olan bu memleketin namuslu, çalışkan, yoksul her ne sebeple olursa olsun AK Parti'ye kaydolmuş, kaydedilmiş üyeleri değil bize bu zulmü yapanlardır. Mesele onlarladır. Milletimizle değildir.

"EY ERDOĞAN, TÜRKİYE'NİN GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARAK SÖYLÜYORUM İMAMOĞLU MASUMDUR"

Ona sesleniyorum. Ey Erdoğan! Bundan 2 ay önce, 3 ay önce, 100 gün önce demiştin ki bir ay geçsin. Birbirlerinin yüzüne bakacak, ailelerinin gözünün içine bakacak halleri kalmayacak. Atılacak iftiralara, yalanlara, gizli tanıklara ailelerin birbirine düşmesine güveniyordun. Bak bu meydanda bu salonda hep beraberiz. Biraz önce Türkiye'nin dört bir yanında olduğu gibi. Buradan ben bu salonu dolduranların gözlerinin içine, Ekrem Başkanın değerli eşinin gözünün içine, ailelerin gözlerinin içine, Türkiye'nin gözünün içine bakarak söylüyorum. Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarımız masumdur. Atılanlar iftiradır. İnsan içine çıkamayacaklar. Siz iftiracılarsınız. Sizlersiniz. Biz buradayız. Buradayız. Hep birlikteyiz.

"EKREM BAŞKANIN BİR VESİKALIK FOTOĞRAFINA YENİLECEKSİNİZ"

Ekrem Başkan sosyal medya hesabından sesini duyuruyor diye sosyal medya hesabını kapattılar. Fotoğraflarını, pankartlarını, afişlerini toplattılar. Oysa İstanbul'un son seçilmiş, halen daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı unvanını taşıyan kişisi Ekrem İmamoğlu'dur.

Tutuklu olduğu için yerine grubumuzdan bir vekil seçilmiştir. İstanbul'un seçilmiş belediye başkanı geri dönene kadar onun görevine vekalet etmektedir.

Oysa seçilmiş kişinin resmini belediyenin panolarından, sesini seyahat edilen metroların vagonlarından kaldırmaya çalışanlara buradan söylüyorum. Yasaklamalarla, resim indirmeyle, ses kısmayla bu milletin gönlünden Ekrem Başkanı sökemezsiniz. Yenileceksiniz. Yenileceksiniz. Bütün resimleri indirseniz, pankartları toplasanız, bütün sesleri kıssanız da günü gelecek Ekrem başkanın bir vesikalık fotoğrafına yenileceksiniz. 100 gündür, 100 gündür hiçbir iddialarını ispat edemediler. Boş dosyalar ellerinde patlayınca itirafçı aramaya başladılar.

"BİR ÇOCUĞUN KUMBARASINA DAHİ EL KOYDULAR"

Ailelere, evlatlara, eşlere saldırıyorlar. Para bulacağız diye küçük bir çocuğun kumbarasına dahi el koydular. Bir kızımızın kulağındaki küpeyi alıp onu altın sanıp sökmeye kalktılar, kulağına dedektör tuttular. Kadın tutuklulara avukatları olmadan uzaktan bağlantıyla ekrandan bağlanıp "Süremiz dar. 5 dakikan kaldı. 5 dakika içinde istediklerimi söylemezsen, benim dediğim gibi bir ifade vereceğini söylemezsen beni de evladını da 20 yıl göremezsin" diyecek kadar haysiyetsizleştiler.

"HSK'YE SESLENİYORUM"

Ve yine ve yine bir tutukluyu Kandıra Cezaevi'nden Çağlayan'a rızası olmadan, haberi olmadan, ailesi bilmeden, avukatı çağrılmadan götürdüler. Orada bir salona değil bilinmedik bir odaya götürüp bir başsavcı, üç savcıyla karşısına geçtiler. Psikolojik baskı, sosyal işkence, tehdit ve avukatım nerede deyince onun yanında rahat konuşamıyorsun. Biz seni sorguya değil sohbete çağırdık. Bu sohbetin sonundan özgürleşerek ayrılabilirsin dediler. Bunu yaparken bir başsavcı ve üç savcı birlikte oradaydılar. Buradan HSK'ya sesleniyorum. HSK'nın başkanı olan Adalet Bakanı'na sesleniyorum. Türkiye'de yargı konusunda sözü olan, fikri olan, görevi olan, eğitimi olan herkese sesleniyorum. Bir sorgulamada avukatın bulundurulması kaç yıllık kazanımdır? Var olan avukatsız ifade alıp iftiracıya zorlamak ve buna karşı kimsenin harekete geçmemesi ne demektir? O salonlarda, o başsavcıyı, üç savcıyı yetkisiz bir şekilde bu işi yapmasına susanlara sesleniyorum. Görevinizin başına dönün. Gereğini yapın. O küstahlara haddini bildirin. Yoksa bu millet size haddinizi bildirecek.

Ekrem Başkanın gencecik pırıl pırıl avukatını görevini yapıyor diye, aleyhte verilen ifadeleri, iftiraları edinmeye çalışıyor diye, savunma bütünlüğü oluşturmaya çalışıyor diye aldılar içeriye tıktılar. Güya bunun için yaptılar ama birazdan bahsedeceğim.

Bir MASAK raporunu hallaç pamuğu gibi attığı için, bir babaya, bir evlada atılan iftiraları ortaya çıkardığı için, MASAK 'a ve Savcı'ya suç üstü yaptığı için, anlatamasın diye içeriye koydular. Bir tutukluyu ifadeye götürdükleri sırada eş zamanlı eşini de gözaltına alıp tutukluya eşin de gözaltına sevk. Burada iyi bir ifade verirsen akşam evde buluşursunuz deyip, iyi ifade vermezsen eşini de tutuklayacağız, evlatlarına kim bakacak diyecek kadar haysiyetsizleştiler. Ekrem Başkanın evladını babasının kumpasa dahil etmeye çalıştılar.

"HASAN İMAMOĞLU'NUN EVİNİN ÖNÜNDEKİ BAHÇEYİ KÖSTEBEK GİBİ KAZDILAR"

Hasan İmamoğlu'nun evinin önündeki bahçeyi köstebek gibi kazdılar. Olmayan parayı boş tarladaki kör kuyularda aradılar. Aslında o kuyulara kararmış vicdanlarını gömdüler. Tutuklanan arkadaşlarımızı uzak cezaevlerine sürdüler. Avukatlarından uzaklaştırdılar. Ailelerinden uzaklaştırdılar. Yaşlı annelerinin, babalarının ziyaretinden mahrum ettiler. Bazı tutukluların adli suçluların bulunduğu koğuşlara sevk ederek ailelerini tedirgin ettiler.

Yatak vermediler. Günlerce nöbetleşe yerde yatırdılar ve bunu yaparken kendi aralarında filanca savcı eskiden Cezaevi savcısıydı. Bütün cezaevlerini koşulları biliyor. Hangi koğuş tedirginlik yaratır. Kim nerede kaç gün dayanır biliyor. Patır patır sökülecekler bu ifadeleri teker teker imzalayacaklar dediler. İşte o iftiralara birbirine karşı iftira atıp kendini kurtar dene, hem kendine hem herkese kazılan kumpasa alet olmayanlara, o iftira çukuruna düşmeyenlere selam olsun

Aileleri burada. Onlarla ne kadar gurur duyarsanız azdır. Gözaltındaki arkadaşlarımızı iki yanlarına birer polis sıraya dizerek ellerini önlerinde bağlayarak devletin polisine görüntülerini çektirip medyaya servis ettiler. Darbe dönemlerinde yaşanan ayıp 2025'te bu millete yaşattılar. Bu ülkeyi, bu ülkeyi o hale düşürmekten utanmadılar. Belediyede açtıkları kasadan Gaziosmanpaşa hakanımızın kasasından belediyenin resmi mührü çıktı.

Belediyenin resmi mührü. Yine koruma müdürü Mustafa Akın'ın namuslu bir polis olan devlette şanla şerefle ödül belgeleriyle görev yapmış olan yıllardır Ekrem Başkanımızın ailesinin yanından ayrılmayan Mustafa komiserin yayladaki evine gittiler. A101'den satın alınmış dandik bir kasanın içinde 48 tek resmi silahta kullanılacak mermiyi buldular. Ancak ekranın yarısına kırmızı kırmızı yazarak efendim kasadan gizli kasalara ulaşıldı diyerek kasadan boşaltılan dolar görüntülerini servis ettiler. Tutanakta kasada mermi bulunmuştur yazıyor. TRT çıkan dolarları gösteriyor. Kasada kasada belediyenin mührü bulunmuştur yazıyor. TRT Haber Euro çıkartıyor. Buna itiraz edince böyle bir arama tutanağı yok.

"TALİMAT VEREN..."

Altında imza var. Kasalardan para çıkmadı deyince elimizde görüntüler yoktu. Stoktan video kullandık. Kusura bakmayın dediler. Kusura bakmak değil. Kusura bakmak değil. Bu stok videoyu size kim yolladı? Boş kasaya rağmen basın görüntüleri kim dedi biliyorum. Bu görüntüyü yayana da o talimatı verene de diyorum ki seçime kadar bekle ulan. Seçime kadar bekle.

"MİLLETE GÜVENİYORUM LAN"

Özgür Özel neyine güveniyor? Millete güveniyorum lan. Millete güveniyorum. Milletten başka güvenecek kim var? Millete güveniyorum millete.

Aziz İhsan Aktaş diye birisi girmediği yer, girmediği ihale yok. Ne eksik kalmış Türkiye Büyük Millet Meclisi, ne Sayıştay, ne Trabzon Büyükşehir Belediyesi, ne Isparta Belediyesi. 20'den fazla büyük üniversite, Devlet Hastanesi, Şehir Hastanesi nerede ise bakanlıkların hepsi. Hepsinde Aziz İhsan Aktaş var. Bunu aldılar içeriye koydular....

"YARGIDA HESAP VERECEKLER"

Sadece Beşiktaş'la Esenyurt'la ilgilendiler. Kendisini içeride tuttular ve bu kişiyi suç örgütünün başı olarak tanımladılar. Sonra kendisinden bizim pırıl pırıl arkadaşlarımızı karalayacak bir ifadeyi alınca onu serbest bıraktılar. Öyle bir noktadayız ki düşünün. Bir suç örgütünün lideri suçu itiraf ettiği için dışarıda, şoför, sekreter ve konuyla ilgisi olmayan arkadaşlarımız içeride. Bunlar adaleti yere çalıp menfaati baş tacı edenlerdir. Günü gelince bizim masum arkadaşlarımız gibi haksız, hukuksuz, işkenceye muhatap olmayacaklar ama yargının önünde mutlaka hesap vereceklerdir. Mutlaka!

Soruşturma ne kadar saçmaysa sorular o kadar komik, soranlar o kadar aciz, yanıtlayanlar o kadar masumdu. İBB eski İBB Genel Sekreteri Mehmet Çakıroğlu'na Ekrem İmamoğlu ile niye bu kadar çok telefonda konuştuğunu sordular. İBB Kamulaştırma Müdürü Fatih Özçelik’in evinden 2 yarım, 2 çeyrek, 3 tane gram altın çıkmıştı. Bunları kimden rüşvet aldın diye sordular.

Sünnet takısından yolsuzluk çıkarmaya çalıştılar. Özel Kalem Müdürümüz Kadriye Hanım 2021-2022 aracın İpsala’dan dışarıya çıkmış Ekrem başkana verilen rüşvetleri yurt dışına mı kaçırdın diye sordular. Kadriye Hanım dönüp aracı 2023'te satın aldığını söyleyince "Bunu bilmiyorduk, kusura bakmayın." dediler.

Zeytinburnu adayımız Onur Soytürk. Babanın adına, kayınpederinin adına Atina'da hesap açtırmışsın, oraya para yatırmışsın dediler. Onur Soytürk Atina'ya hiç para yatırmadığını, kayınpederinin adına da hesap açtırmadığını, açtıramayacağını söylediler. Bir yolunu bulmuşsun, açtırmışsın, nasıl bu kadar eminsin deyince, "4 yıl önce ellerimle toprak haber verdim." deyince dönüp "Başın sağ olsun." dediler.
Bilhassa kadın tutuklulara inanılmaz bir psikolojik şiddet var.

Medya AŞ'nin önceki Genel Müdürü İpek Elif Atayman avukatlarına haber vermeden kelepçeli ellerine bir kumanya, bir parça ekmek tutuşturularak bilekleri morarana kadar 7,5 saat süreyle Afyon'a sevk ettiler. Vardığında bir ranza bile vermeden yerde yatırdılar. Eşyaları çöp torbasında arkadan geldi. 80 yaşındaki babası ve oğlu bunu duyup Afyon'a gidince 7 saat yolculuğun sonunda "Sistem hata verdi, gelecek hafta gelin, görüştüremeyiz." deyip geriye yolladılar.

Fatoş Pınar, Medya AŞ'nin son genel müdürü. Ömrü boyunca dünyanın en iyi şirketlerinde en üst düzeyde görevler yapmış, müthiş bir finansçı.

8 yıldır dünyanın en büyük bankalarının birinin Türkiye'de başında. Alınmış, getirilmiş, en iyi görevleri icra etmiş. Ne suç, ne hata, ne kusur ama kendisini alıp Ekrem başkan'a iftira at, şartnameyi onun istediklerine göre düzenledin dediler. Dedi ki: "Biz işin teknik tarafındayız. Ne gerekiyorsa onu yaparız, ne gerekiyorsa onu yazarız. Bir firma ismi duymadım, bir telkin gelmedi. En iyisine verdik, en iyi hizmeti aldık. Ben bunu yapamam." dedi. "Yapamazsan Düzce 288 km." dediler. 40 kişilik koğuşa 62. kişi olarak sevk ettiler. Yerlerde çocuklarda yatırdılar. 2 tane evladı var, eşinden ayrı. Yaşlı anne babası 84-86 yaşında evlatları orada ve her seferinde iftira at evlatlarına kavuş diyorlar. Ceyda arkadaşımız, Ceyda arkadaşımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi Medya AŞ Etkinlik Koordinatörü İBB'den ayrılalı çok olmuş, emekli. Hakkındaki suçlamalarla ne tarih tutuyor ne belge tutuyor. Sadece gizli tanık. Yanlış dönemin çalışan listesi önüne konulduğu için iftira atarken onun da ismini söylediği için halen daha tutuklu tutuluyor. Bilhassa kadınları ve çok sayıda tutukluyu ara ara çağırıp iftira atmalarını hala daha zorluyorlar ve psikolojik işkence uyguluyorlar.

Suç işliyorsunuz. Buradan söylüyorum, kul hakkına giriyorsunuz. İnsanlara sırf İmamoğlu'nu suçlasınlar, belediye başkanlarımızı suçlasınlar diye elinizde olmayan kanıtları üretebilmek için eziyet ediyorsunuz.

Evlatlara, eşlere, ailelere dokunmak örfte yok, törede yok ama and olsun ki başaramayacaksınız. And olsun ki kazanamayacaksınız. And olsun ki bu kötülüğün hesabını er ya da geç vereceksiniz.
Şerefli yargı ve emniyet mensuplarımızı bir kenara koyarak bu cuntanın üyelerine ve talimat verdiklerine sesleniyorum:

"O DEFTER AÇILACAK TEKER TEKER HESAP VERECEKSİNİZ"

Özgür Özel'in değil ama adaletin er ya da geç açılacak bir kara kaplı defteri vardır. Hepiniz işlediğiniz suçlarla o deftere kaydediliyorsunuz. Siz Yüce Türk Adaletini kirlettiniz, bu devleti lekelediniz. And olsun ki gün gelecek, o defter açılacak, hepiniz bunun hesabını teker teker vereceksiniz.

Şimdi Erdoğan, gençler de gülüyor öyle söyleyince Erdoğan yurt dışına çıkışımı fırsat bilmiş. Ben yokken onu men ettiğim bir işe girmiş. Ne diyordu? Ahtapot diyordu. Ne diyordu? Kolları orayı burayı sarıyor diyordu. Ben ona "Ben sana ahtapotu göstereceğim." deyip de gerçek ahtapotu gösterince sus pus oldu. "Ahtapot dersen izleyeceksin." dedim. Ben yokken bak gösteremiyor, söyleyemiyor. Yorumları köşelerde yazılınca ben yokken yurt dışındayken bir cümlenin içinde hızlı hızlı ahtapot demiş. Radara girdin Erdoğan. Yakalandın. Ahtapot filminin son versiyonuyla hep birlikte milletin karşısına çıkalım bakalım. (Video izletildi)

Seslenirim ki sen geçmişte Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının savcısıydın. Kendin söylüyorsun. Sen o zaman Zekeriya Özlere kefil oldun. Ben kahraman askerlerimize, ben Mehmet Haberal'a, Mustafa Balbay'a, İlker Başbuğa kefil oldum. Senin kefil olduğun Zekeriya Öz 15 Temmuz sürecinde bu ülkeden fare gibi, sıçan gibi kaçtı gitti. Benim kefil olduklarım alınları açık, başı dik aramızda dolaşıyorlar. Benim kefil olduklarım benim kefil olduklarım aramızda dolaşıyor. Hatta bir tanesi Mustafa Balbay ilk 100 günü anlattığı asla vazgeçme diye bir kitap yazdı. Üç kez Ekrem başkanla Silivri'de görüşerek benimle görüşerek, ailelerle arkadaşlarla görüşerek içinde asla vazgeçme yazan bir not, arkasında Ekrem başkan ve arkadaşlara mektup yazılabilecek bir zarfın içinde bir kitap yazdı. Bu kitabın gelirini de bu süreçte bu süreçte gözaltına alınan tutuklanan, bursu kesilen, yurttan atılan öğrencilere burs olarak vermeyi taahhüt etti.

"BANA PARTİ BAŞINDA KALMAYI RÜŞVET TEKLİF EDİYOR"

Benim kefil olduklarım şimdi insanlığın gereğini yapıyor. Benim kefil olduklarım alnı açık başı dik geziyor. Ama Erdoğan çıkmış o gün de söylüyorsa bugün yine aynı kefaleti, aynı cesaretle ve aynı çıkarcılıkla siyaseten birilerini karalamak için bir savcıya verdiği görevi sanki hukuka dair bir şeymiş gibi yaparak kullanmaya çalışıyor.

Dönüp dolaşıp bazen de bana şöyle sesleniyor: "Özgür Özel gel etkin pişmanlıktan faydalan. Ekrem'e sırtını dön. Arkadaşlarına sırtını dön. Ailelerine sırtını dön. Gel burada partinin başında otur." diyor.

Beni partime yapılan yargı kumpasıyla Cumhuriyet Halk Partisini yargı eliyle dizayn etmek istediğini itiraf ederek partinin başında kalmayı bana rüşvet teklif edip partiye çökmeyi, partide butlan yapmayı, partiye kayyum koymayı tehdit unsuru yaparak arkadaşlarımı terk etmeye zorluyor.

Kendisine cevabım şudur: Öyle Cumhuriyet Halk Partisinde gerçek cumhuriyetçilerde menfaat için, makam için arkadaş satacak etkin pişmanlık yapacak kimseler yok. Ama senin son pişmanlığın fayda etmeyecek Erdoğan.

Aydın Büyükşehir Belediye Meclisi 2. defa ertelendi
Aydın Büyükşehir Belediye Meclisi 2. defa ertelendi
İçeriği Görüntüle

Son pişmanlığın fayda etmeyecek. Makam mevki gözetmeden, başıma ne gelir demeden ya da buradan bir fırsat nerelere giderim ne imkanlar bulurum demeden davasına sahip çıkanlara, arkadaşlarına sahip çıkanlara, namuslu insanlara sahip çıkanlara selam olsun. Gerçek Cumhuriyet Halk Partililer onlardır. Hepsinin alnından öpüyorum.

"ŞİMŞEK DARBEYİ HAZIRLADIKLARINI İTİRAF ETTİ"

Bozuk bozuk düzende sağlam çark olmaz. 19 Mart darbesiyle zaten krizdeki ekonomiyi hepten dibe batırdılar. Bu darbe bölgemizdeki gerilimler yoğunlaşırken yapıldı. Darbenin mali ayağı olup finansmanı sağlayan kişi ise rasyonel politikalara dönüş sözüyle gelen ama Türkiye'yi Avrupa'nın en fakiri haline getiren Mehmet Şimşek oldu. Dünyaya demokrat ortalama AKP'nin AKP'linin üzerinde demokrat daha yetkin biriymiş gibi servis edilen Mehmet Şimşek Biz bu rezervleri bugünler için biriktirdik dedi.

Darbeye hazırlandıklarını itiraf etti. Darbenin mali ayağı olduğunu itiraf etti. Bundan sonra Mehmet Şimşek'in ne Türkiye'de ne dünyada itibarı yoktur. Onun peşini bu leke bırakmaz. Onun peşini Özgür Özel bırakmaz.

"MASAK RAPORUNDA VAR DEDİKLERİNİN HEPSİ YALAN ÇIKTI"

Masa masa hazırlattıkları raporlar çarpıtma ve hatalarla dolu. Birinci MASAK raporunu darbeden aylar önce konuşmaya başladılar. MASAK raporu soruşturma açılınca anladık ki 3 Mart'ta istemişler 10 Mart'ta görevlendirme olmuş 7 gün içinde hızla 17 Mart'a kadar raporu tamamlamışlar. Ve aylarca MASAK raporunda şu var bu var dediklerinin hepsi yalan çıktı.

"BİR TORBA PEÇETE KADAR DEĞERSİZ"

23 sayfalık raporu hazırlayan uzman yardımcısı Rapora suç gelirinin suç gelirinin ve aklama suçu bulamadım. Ancak yine de takdir Savcılığındır dedi. Nerede o belge? İşte size MASAK raporu. İşte size gizli MASAK raporu. Diyor ki suç gelirini aklama suçunu ben bulamadım. Ancak yine de takdir Sayın Cumhuriyet Başsavcısınındır dedi. Hiçbir delil olmayan o MASAK raporu 1 MASAK raporu bir torba peçete kadar değersizdir. Ondan sonra 2 MASAK raporuna bel bağladılar. 2 MASAK raporu gelince tüm deliller burada. İlki aceleye gelmişti dediler. 44 gün aradılar, taradılar. 181 sayfa rapor yazdılar. Bu raporun sonunda ortaya çıkan şudur. Raporun MASAK'a şu kişileri araştır deyip onun bulduğu kusurlar değil savcının iftiracıya söylettiği gizli tanıktan aldığı ona verdiği ondan aldığı itiraf gibi yaptırdığı iftiraları belirleyip bunları incele dediler.

"EKREM BAŞKANIN EVLADINA İFTİRA ATTILAR"

181 sayfanın sonunda. Örneğin Ekrem Başkanın evladına yurt dışına para kaçırdı diye iftira atmışlardı.
O raporda o raporda bir hareket dört kez 8 kez farklı farklı yazılmış.

Avukat Mehmet Pehlivan bunları dakikalar içinde buldu. Koştu geldi. Genel Başkanım dedi. MASAK raporunda olan her şey 48 kat şişirilmiş. Ve Ekrem Başkanın oğlu konusu şu şekilde bir gerçekliği var. Aylardır yurt dışında bir şirkete ortak olmak için babadan para istiyor. Ekrem Başkan benim orada batırılacak param yok. Var paran yaparsın. Ben sana bu konuda para vermem diyor. Annesini ve dedesini ikna ediyor. Annesinin neyi bozdurdu? Dedesinin 17 yıllık mevduat hesabından 17 yıllık mevduat hesabından Kira geliri koymuş, onu koymuş oradan almış. 17 yıllık vadeli mevduat hesabından vadesi dolduğu gün çekip de torununa verdiği parayı yurt dışına kaçırılan rüşvet parası diye gösterecek bir haysiyetsizliğe giriştiler. Ama şu kadarını söyleyelim.

"YAPAY ZEKA İLE ÇALIŞIYORUZ HATA VAR DEDİLER"

Rapordaki bütün hataları ortaya koyup masa itiraz eden Mehmet Pehlivan'a yapay zekayla çalışıyoruz. Bazen böyle hatalar yapıyorlar dediler. Bu Mehmet Pehlivan televizyon televizyon çıkıp bu raporu anlatmasın. Bu iftirayı anlatmasın diye o gün çağırdılar. Ayağıyla giden Mehmet'imizi tuttular ve Tekirdağ Çorlu'da cezaevine koydular. Mehmet'in masumiyetine de Ekrem Başkanın evladının masumiyetine de Özgür Özel kendi namusu kadar kefildir. Bu kadar söylüyorum.

İşte millete para değil, darbecilere mali cephane bulan Mehmet Şimşek. Bu raporda izin veren Mehmet Şimşektir. Kişilerin birikimlerine, malına, mülküne hukuksuzca el konmuştur. Uzun süredir ekonomide hakim olan güven kaybı bu yüzden derinleşmiştir.

Milli iradeyi gaspetmek isteyenler halkın parasını da gasp etmişlerdir. Darbenin ekonomideki hesabının akıl almaz boyutlara ulaştığını maalesef bağımsız ekonomistler teker teker teyit etmektedir.

100 günlük fatura 150 milyar dolar 6 trilyon lira olarak hesaplanmıştır. Ekonomiye ilk şok Türk lirasındaki değer kaybıdır.

Merkez Bankası bugüne kadar 60 milyar dolar rezerv satmıştır. Darbenin ilk faturası 2.4 trilyon liralık kamu zararıdır. Ekonomide son 34 yılın en büyük yabancı sermaye çıkışı yaşanmıştır. Borsada panikle 1,5 trilyon liralık değer kaybı yaşanmıştır. Türk lirası 19 Mart günü %4. Bugüne kadar %8 değer kaybı yaşamıştır.

Türk lirasına güven erozyona uğramış paramızdaki değer kaybı iğneden ipliğe her şeyin fiyatına yansımıştır.

Darbeden önce asgari ücret 4 çeyrek altın alırken bugün 3 çeyrek altın alabiliyor. Darbeden önce en düşük emekli maaşı 2,5 çeyrek altın alırken bugün bu iki çeyreğe düşmüştür. Darbe askeri ücretliye bir, emekliye yarım çeyrek altına mal olmuştur.

Halkımız 19 Mart'la çok daha yoksul hale gelmiştir ve iç ve dış borçlar ile yandaşa ödenen köyi, kamu özel işbirliği garantileri yükselmiş darbeyle kamunun mali yükünde 2,4 trilyon lira artış yaşanmıştır. Henüz kazanılmamış parayı dahi gasp ettiler.

Kamu finansmanında vatandaşın vergi yükü daha da ağırlaştı. Türkiye'nin borçlanma faizi bunu belirleyen CDS 100'ün altında olması gerekirken 250'nin, 300'ün, en kötü günde 380'in üzerine kadar çıkmıştır.

Bu yüzden kamunun da özel sektöründe borçlanma maliyetleri artmıştır. 19 Mart öncesi %40'a inmesi beklenen politika faizi %46'ya fırlamıştır. Venezüela'dan sonra Venezüela'da %59, en yüksek politika faizi bizdedir. KOBİ'ler esnaf %70'le borçlanmaktadır. Ekonomiyi bu hale getirenler faizi indiremeyenler ülkeyi bu durumdan çıkaramazlar.

Döviz döviz kredi borcu ve ekonomideki sarsıntının büyüme etkisiyle özel sektöre doğrudan 1.2 trilyon liralık yeni bir faturanın çıkmasına sebep oldular. Millet yüksek faize mahkum edildi. Ne enflasyon düşüyor ne faiz düşüyor. Çarklar durdu. İflaslar arttı. İstihdam azaldı. İflas ve konkordotolar 5 ayda bir yıl önceki rakamlara ulaştı. Yani 2024'te 12 aydaki iflas kadar 5 ayda iflas. 12 aydaki konkordato ilanı kadar 5 ayda konkordato ilanı yaşandı. 19 Mart'ın ardından işsizlik %32 ile son 10 yılın en yüksek noktasına ulaştı. 13 milyon işsizimiz, 5 milyon ev gencimiz var. Milletin ürettiği de işini gücünü hayallerini de gasp ettiler.

100. günde 6 trilyon liralık ekonomik hasar öyle bir paradır ki 100 günlük fatura Avrupa'dan satın almaya çalıştığımız Avrupa'nın vermekte ayak sürüdüğü Türkiye'de yaşanan 19 Mart darbesinden sonra askıya aldığı Euro Fighter'lara Türkiye'nin ödeyeceği toplam paranın 15 katıdır. 6 Şubat depremine asrın felaketi diyoruz.

Depremdeki maliyet 100 milyardır. Bu darbenin maliyeti 150 milyardır. 1,5 deprem maliyeti, deprem maliyetinin 1,5 katıyla muhattabız. 86 milyonun her birinin cebinden 70'er bin lira para çıkmıştır. 86 milyon her birimiz cebimizden 10'ar çeyrek altın kaybetmiş durumdayız. 100 günlük bu maliyetle neler yapılabilirdi? 13 milyon işsizimize 40'ar bin lira maaş bağlanabilirdi. Kredi alan 1.7 milyon öğrenciye 3.000 lira değil aylık 73.000 lira kredi bağlanabilirdi. 39 milyon vatandaşın tüm kredi kartı borçları silinebilirdi. 2 milyon esnafın her birisinin borçları silinebilir. Her birisine 2,5 milyon lira hibe verilebilirdi.

Kayıtlı 2.3 milyon çiftçinin tüm borçları kapatılır borcunun iki katı kadar hibe kredi verilebilirdi.
Sosyal yardım alan 6 milyon aileye 83'er bin lira maaş bağlanabilirdi. Harcana bu para asgari ücreti 30.000 lira yapın diyoruz. Kaynak yok diyorlar. İhtiyaç duyulan kaynağın tam 120 katıdır. Asgari ücrete zam için bulunamayan kaynağın tam 120 katıdır. Hesap ortadadır. Bu darbeyi yapanlar milletin ekmeğini çalanlardır. Bu darbeyi yapanlar ekonomik krizi dış güçlere hayali düşmanlara bağlayanlar bilsinler ki bu milletin sofrasının düşmanı 19 Mart darbecileridir. Şimdi 19 Mart darbesinin 100. gününde 19 Mart'ın 104. tutuklamaların 100. gününde 100 günlük adaletsizliği konuşmak üzere buradayken bu sabah aniden İzmir'de ortaya çıkan yeni bir operasyonla uyandık

İZMİR OPERASYONUNA İLK TEPKİ

Demokrasiye dönüşsün diye beklerken birileri adaleti katletmeye devam ediyorlar. İzmir'de İl Başkanımız önceki Büyükşehir Belediye Başkanımız dahil 150'den fazla kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Bu milleti 100. Kara güne Şafak baskınıyla uyandıranların bir amacı sadece kendi gördükleri o hayali ahtapota milleti inandırmaya çalışırken diğer taraftan bugünkü 100. gün mücadelemizi, etkinliğimizi, akşamki Saraçhane birlikteliğimizi engellemek bizi paralize etmek, dikkati İzmir'e çekmek, buradakileri unutulmaya terk etmek hesabı vardır. Ama buradan bütün Türkiye'ye ilan ediyorum ki bugün 100. kara gün İstanbul mücadelemizin 104. günüdür. İzmir mücadelesinin 1 günüdür.

İzmir'de operasyonun İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin ihbarıyla yapıldığı gibi bir dezenformasyon az önce yalanlanmıştır. Elbette büyük büyük yapıların içinde soruşturmalar varsa suçlular haklarında işlemler olabilir.

Ancak bugün İzmir'deki bu boyuttaki bir operasyonun yeni bir yargı kumpası olduğundan iftira olduğundan ve kimleri kapsadığına bakıldığında CHP'nin içinde efendim şimdi son kurultayda Özgür Özel'i destekleyenlere operasyon oldu. Özgür Özel onlara sahip çıktı. Şimdi karşısındakilere operasyon yapalım. Onlara sahip çıkmaz partiyi bölelim hesabı ne Özgür Özel'i ne Kuvay-i Milliye'nin partisini tanımamaktır. Biz geride kimseyi bırakmayanların partisiyiz.

Biz haklıyla haklıyı, haklıyla haksızı vicdanımızda tartan birileri kara çaldı diye onlara siyasi pozisyonlar üzerinden bakan değil herkesi kendimiz kadar, kardeşimiz kadar bu partideki herkesi kardeş bilenleriz. Kardeşini satanlara, yola çıktıklarını yolda bırakanlara kurdukları partiyi 33 kişiyle kurup iki kişi olanlara duyurulur. Cumhuriyet Halk Partisi birlikteliğin ve kardeşliğin partisidir.

"LEMAN TARTIŞMASI! "BEN DE KINIYORUM" DEMEK İŞİN KOLAYI"

100. güne yönelik bir başka operasyon ise, 100. güne yönelik bir başka operasyon ise, gündemin değişmesi ve bir büyük tartışmanın başlaması, bunun üzerinden her şeyin yeniden şekillenmesi ümidiyle yapılan bir iş ile karşı karşıyayız. Zor bir konu. Dışarıdan ilk duyanı, görmeyeni yanıltan, toplumu hızla kutuplaştıran, tansiyonu arttırmak için özellikle üzerinde durulan bir konu.

Ancak gün birilerinin peşinden gitmek, dayatılan ezbere gitmek değil dönüp bakma günüdür. Dün akşam saatlerinde Türkiye'de yaygınlaşan ve hızla tansiyonu yükselten olayı ilk duyduğumda Leman Gazetesi Hazreti Peygamber'in karikatürünü çizmiş. İlk tepkim "Yanlış olmuş. Olur mu karikatür? Peygamberin resmi mi olur?" İkinci tepkim" Ya yapmamışlardır. Bu doğru değildir. Leman öyle bir dergi değil" demek olmuştur. Aldım karikatüre baktım. Kolayı şu: Karikatüre bakmadan, buzlanmış yerlere bakarak "Efendim, Peygamber Efendimize bunu diyenleri ben de kınıyorum." demek işin kolayıdır.

Yapabilirim, yapabiliriz. Birilerinin peşine takılabiliriz. Özgür Özel olarak baktığımı ve gördüğümü söylüyorum. Buradan vicdan sahibi muhafazakarlara muhafazakar cemaatin, muhafazakar camianın kanaat önderlerine, yazarına çizerine hatta karikatüristlerine sesleniyorum.

Dönün bir bakın. Ben baktığımda Gazze'de bombardıman altında hayatını kaybetmiş, kanatlar takılmış bir melek görüyorum. Başında haresiyle, kanadıyla. Bir başka öldürülmüş, bir başka bombanın öldürdüğü bir melekle karşılaşıyor.

"HAZRETİ MUHAMMED PEYGAMBERDİR, MELEK DEĞİLDİR"

Gökyüzünde tanışıyorlar. Diyor ki "Selamünaleyküm, ben Muhammed." Bunu Hazreti Muhammed'i resmetmişler olarak söylüyorlar. Hazreti Muhammed peygamber katındadır. Melek falan değildir. Orada Muhammed Gazze'de öldürülmüş, ismini Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hazreti Muhammed'den alan bir Müslüman çocuktur. Gökyüzünde karşılaştığı bir başka peygamberden adını alan bir başka çocuk, bir başka Gazzeli'dir. Doğduğunda bebek öldüğünde kaç yaşında olursa olsun, peygamberlerin adını alanlar burada ölüyor diye resmedilmiş ve bu şekilde açıklanmış bir karikatürdür.

"AMA KOLAY, LEMAN'A SALDIRIN"

Ama kolay, fırsat var. Peygamberin resmini çizdiler saldırın Leman'a. O Leman, o Leman hepimiz susarken, hepimiz susarken Mavi Marmara'ya destek karikatürü çizen Leman'dır. O Leman hepimiz susarken İsrail'e ticarete karşı cephe alan Leman'dır. O Leman Motokurye Samet'i kapak yapmış. Ve Samet'in kardeşine destek olmuş Leman'dır. O Motokurye Samet Ankara'da ölünce hikayesini hepimizin öngür hüngür ağladığı Samet'tir. Çok bilinmez. Biz o Samet'in kardeşini motokuryelerin davasını sürdüren bütün motokuryeler için mücadele eden Berna Özgül'ü genç yaşında parti meclis üyesi yaptık. Berna Lemancıların abisini kapak yaptıkları gün bunu söylememe gerek yok. Leman'ın maddi manevi destekleriyle okuyan Berna mezun olduğu gün cübbesini aldı. Geldi cübbesini giydi. Bana abisinin, motokurye Samet'in kapak olduğu Leman'ı getirip teşekkür etti ve paylaştı. Dün akşam bilmezler Berna'nın Samet'in kardeşi olduğunu, Berna'nın Saadet'in kardeşi olduğunu rahmetli Samet'in kardeşi olduğunu bilmezler. Leman Gazetesi diyorlar. Geçen hafta Özgür Özel'i ziyaret etmişti. Ardından da bu paylaşımı yaptı. Ben rahmetli Samet'e, kız kardeşine, Leman Gazetesi'nin bugüne kadar Filistin davasına sahip çıkışına doğrudan şahit olmuş bir okurlarıyım. Leman Gazetesi'nin üstünde tepinerek hakikati ezemezsiniz.

"YAPILMAMIŞ BİR SAYGISIZLIK ÜZERİNDEN O TOPLUMSAL LİNCE DE SESSİZ KALMAM"

Eğer ki Gazi eğer ki Hazreti Muhammed'e bir saygısızlık varsa ona kim karşı çıkar? Geçmişteki meclis tutanaklarına bakın. Manisa'dakilere Manisa'da her siyasi partiden, her siyasi partiden iyi gününde kötü gününde birlikte olduğumuz, yasımızı birlikte tuttuğumuz, orucumuzu birlikte açtığımız, bayram namazını birlikte kıldığımız Manisalı muhafazakarlar şahidimdir ki Hazreti Muhammed'e saygısızlığa da izin vermem. Ama yapılmamış bir saygısızlık üzerinden o toplumsal lince de sessiz kalmam. Herkes doğru yerde durmayı bilecek.

Yarın yarın 2 Temmuz Madımak'ın yıldönümü. Öyle Madımak'taki canların üzerine hunharca yürüyenlerin, hedef gösterenlerin, Allahsızlar dinsizler diye saldıranların Türkiye'ye neyi yaşattığı ortadadır. Herkesi metanete, aklı selime, doğru yerde durmaya davet ediyorum. Bu bu yüz karası tablonun ortadan kalkması için yapılacaklar bellidir. Hukuksuzluklar bitmeden düze çıkamayız. Demokrasiye ve adalete dönülmezse zorunluluktur.

Tutuklular ve ailelerine yönelik tehdit ve kötü muameleye, baskıya, avukatsız ifade uygulamasına derhal son verilmelidir. Bir an evvel tutuksuz yargılamaya geçilmelidir. Bu süreçte açıkça suç işleyen yargı mensuplarına bu davalardan el çektirilmeli.

Mesleki soruşturmalar derhal başlatılmalıdır. Spekülasyonlara son verilmeli. İddianame bir an önce yazılmalıdır. Bir yandan terörist Türkiye deyip, bir yandan Kürtlerin belediye meclislerine girmesini suç sayan saçmalık derhal sona ermeli. Kayyum atanan belediyeler sahiplerine iade edilmeli ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin Türkiye İttifakı, İstanbul İttifakı, Şişli İttifakı Esenyurt İttifakı bir suç değil Kürtlerin demokratik zemine daveti ve kardeşçe siyasi mücadelenin en önemli göstergesidir. Arkalarındayız. Yanlarındayız.

Bir sorumlusu varsa buradadır. Başka kimseye saldırmayın. Biz sadece tarafsız mahkemelerde adil yargılama istiyoruz. Yargılamaların da TRT'den canlı yayınlanmasını istiyoruz. Tüm milletimizin suçlamaları da cevaplarını da görmesini istiyoruz. Türkiye bu kabustan ancak böyle uyanacaktır. Ve ben buradan Sayın Erdoğan'a sesleniyorum. İki grup başkan vekilim burada. Bir diğeri şu anda mecliste Ankara'da. İki maddelik kanunla yargılananların talep etmesi halinde yargılama televizyonlardan canlı yayınlanabilir diye yazdığınız durumda millet iftirayı da cevabı da görecektir.

Savcısına güvenen karşıma çıksın. Ben arkadaşlarıma güveniyorum. Kurtuluşa. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz! Kurtuluşa. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz! 100 gündür yürütülen bu mücadele bu millet tertemiz bir mücadele yürütmektedir. Dünya tarihinin en güçlü, en barışçıl direnişini hep birlikte gerçekleştiriyoruz. 100 günlük bu direniş mücadelenin yüz akıdır. Bu 100 gün adaletin, demokrasinin yüz karası ama birlikte mücadelenin, toplumsal muhalefeti kenetlemenin yüz akıdır.

Bu durumda, bu şartlar altında bu 100 gün boyunca her birinden dayanışma gördüğümüz, gerek koşum Saraçhane'ye gelen orada konuşan, dayanışma gösteren ve tüm partilileriyle birlikte bizimle birlikte olan eksiksiz tüm muhalefet partilerine, genel başkanlarına ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Elbette ki şunu biliyoruz: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz.

Biraz önce de söyledim. Bugün 100. gün ama biz yeni başlıyoruz. Umudumuzu kıramayacaksınız. Enerjimizi bitiremeyeceksiniz. Gerekirse dünyanın gerekirse dünyanın en uzun kampanyasını yürütmeye hazırız. Son nefesimize kadar bir büyük mücadeleyi hep birlikte vereceğiz. Bir yandan iş cephe diyerek, bir yandan bu milleti bölenlere sesleniyorum. İş cephe zayıfladıysa siz zayıflattınız. Biz tahkim etmeye uğraşıyoruz. Birliğimizi bozdunuz. Yeniden kurmaya uğraşıyoruz. Ekmeği küçülttünüz, yeniden büyüteceğiz. Geleceğimize el uzattınız, o geleceği milletimizle birlikte yeniden inşa edeceğiz. Siz güçlü falan değilsiniz. Milletten korkan, sandıktan korkan acizlersiniz. Haklı değilsiniz. Aksine iftiracısınız. Meşru değilsiniz. Arkanızda milleti artık bulamıyorsunuz. Ve buradan buradan hep birlikte Cumhuriyet Halk Partisi olarak size sesleniyoruz. Biz adayımızı yanımızda sandığı önümüzde istiyoruz. Cesaretiniz varsa.

EN NET ERKEN SEÇİMİ TARİHİNİ VERDİ

Cesaretiniz varsa. Anayasaya göre yapılacak erken seçimde Recep Tayyip Erdoğan aday olabileceğine göre 2 Kasım 2025 pazar günü bizim adayımız Ekrem İmamoğlu'dur. Karşımıza ister Erdoğan kim çıkarsa çıksın. Sandık istiyoruz. Seçim istiyoruz. Kararı millet versin istiyoruz. Milletten kaçmayın. Biz adayımızla, örgütümüzle, enerjimizle buradayız. Hakem millettir. Gelin milletin karşısına çıkalım. Biz milletle yürümeye devam ediyoruz. Bütün İstanbul'u iradesine sahip çıkan tüm İstanbulluları bu akşam 20:30'da Saraçhaneye eyleme bekliyorum eyleme. Milletimizi 2 Kasım pazar sandığa bekliyorum. Gazinin Partisini iktidar yapmaya, iktidar yapmaya. Ekrem Başkanı Cumhurbaşkanı yapmaya. Hep beraber önce Saraçhaneye sonra geleceğe yürüyoruz arkadaşlar.

MANSUR YAVAŞ'IN VİDEOLU MESAJI | 13.35

Viyana'daki Dünya Kentler Zirvesi Belediye Başkanları Forumu'nda olması sebebiyle ABB Başkanı Mansur Yavaş, toplantıya videolu mesaj gönderdi. Yavaş, şunları ifade etti:

Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel olmak üzere tüm katılımcıları sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ne yazık ki bugün burada halkın oylarıyla seçilmiş bir Büyükşehir Belediye Başkanının Ekrem Başkanımızın 100 gündür özgürlüğünden mahrum bırakıldığı bir ülkenin gerçeğiyle yüz yüzeyiz.

Üstelik ortada hala bir iddianame dahi yok. Delil yok ama özgürlük de yok. Sadece Ekrem Başkanımız mı?

"SUÇ HALK İRADESİYLE GÖREV BAŞINDA OLMALARI"

Halkın oylarıyla seçilmiş 10 belediye başkanımız daha cezaevinde. Hepsinin ortak suçu halkın iradesiyle görev başına gelmeleri.

Bizleri ekran başında izleyenler, salonda dinleyenler şunu unutmayalım. Biz hiçbirimiz yargılanmaktan kaçmıyoruz. Çünkü halkın huzuruna nasıl alnımız ak, başımız dik çıkıyorsak hukukun önünde de aynı duruşta durmaktan çekinmeyiz.

Üstelik dokunulmazlığımız da yok. Varsa bir suçumuz elbette yargılayın. Ama unutulmasın ki hukukun evrensel ilkelerine göre tutukluluk bir istisnadır.

Esas olan tutuksuz yargılanmadır. Bunu söylemekten hukukun evrensel ilkelerini hatırlatmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biz bu ülkede adaletin terazisini yeniden kurmaya ant içtik. Bugün İstanbul'dan ses yükseltiyoruz. Yarın Erzurum'dan, Diyarbakır'dan, Edirne'den, Van'dan, Ankara'dan yükselteceğiz bu sesi. Çünkü talebimiz belli. Hak, hukuk ve adalet.

"PARTİ MESELESİNİ AŞALI ÇOK OLDU"

Ve şunu herkes bilsin ki artık sen ya da ben yok. Bunu biz olarak yapacağız. Çünkü ne başka bir çıkış yolumuz var, ne de başka bir çaremiz. Çünkü adalet yoksa aş da olmuyor, iş de olmuyor, gelecek de olmuyor maalesef. Bu artık bir parti meselesini aşalı çok oldu.

Bu artık memleket meselesi haline geldi. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak şeref konuğu sıfatıyla davet edildiğim, kardeş şehrimiz Viyana'da 200'e aşkın kentin katılımıyla 2 yılda bir düzenlenen Dünya Kentler Zirvesi Belediye Başkanları Forumu'na katılacak olmam dolayısıyla aranızda olamıyorum. Bugün orada olamasam da mücadelemiz ortak, yolumuz bir. Buradan başta tüm muhalefet partilerine ve demokrasiye inanan herkese çağrımdır.

"BİRLİKTE HAREKET ETMEZSEK TORUNLARIMIZ DAHİ BİZİ AFFETMEYECEK"

Eğer birlikte hareket etmezsek sadece bugünü değil geleceğimizi de kaybederiz. Bırakın çocuklarımızı torunlarımız dahi bizi affetmeyecek. Çünkü bu ülke yeniden ayağa kalkacaksa, bunu ancak bir ve biliriz. Umutsuz olmaya ise hiç hakkımız yok. Türk milleti ne zor günlerden geçti ve yılmadı. Bugün de yılmayacak. O sandık gelecek, adalet geri dönecek ve biz bu ülkeyi hak ettiği tertemiz yarınlara hep birlikte kavuşturacağız. Söz veriyoruz, başaracağız