Teknoloji… Bir zamanlar insan zekâsının en parlak yansımasıydı.
Şimdi ise insan zekasının yerini alıp almayacağı tartışılıyor.
Peki soru bu mu gerçekten?
Hayır.
Asıl soru şu: Biz zekamızı kullanmayı ne kadar istiyoruz?
Dijitalleşme hayatı kolaylaştırdı, bunda şüphe yok.
Ama aynı zamanda insanı kendi konforuna esir etti. Bu çağın en tehlikeli bağımlılığı teknoloji bağımlılığı değil; teknoloji sayesinde çaba göstermeme bağımlılığı.
Hatta öyle bir bağımlılık ki kimse fark etmiyor bile. “Kolay olsun” diye başlayan her şey, “Ben uğraşmayayım”a evrildi. Biz de bunu medeniyet zannettik.
Bilginin Değeri Kalmadı Çünkü Emeğin Değeri Kalmadı
Eskiden bilgi kıymetliydi. Bulmak için emek verirdiniz.
Ansiklopedi karıştırır, kitap okur, biraz düşünürdünüz.
Her bilginin arkasında bir yolculuk, bir çaba vardı.
Şimdi “Google’a yazıver” rahatlığı var.
Soruyu bile tam yazmaya üşenen insanlar görüyorum:
“Ya ben şöyle bi şey duydum… neydi o?”
Aramayı bile başkasına yaptıracak kadar rahatlamışız.
Hafıza, tıpkı kas gibi… Kullanmazsan erir.
Biz ne yapıyoruz?
Hafızayı outsource ediyoruz.
Telefonumuzun notlar bölümüne, bulut sistemlerine, yapay zeka asistanlarına, kimlik numarasından doğum gününe kadar her şeyi emanet ediyoruz.
Sonra şaşırıyoruz:
“Ya ben niye hiçbir şeyi hatırlayamıyorum?”
Çünkü hatırlama zahmetine girmiyorsun.
Tembelliğin Meşrulaştırılması: Yeni Dünya Düzenine Hoş Geldiniz
Modern insanın hayat felsefesi şu:
Uğraşmak mı? Olmaz.
Düşünmek mi? Aman aman.
Araştırmak mı? Ne gereği var.
Teknolojinin lütfu olan kolaylıklar artık birer hak talebine dönüştü.
Yemek kapıya gelsin, spor uygulaması ter döktürmeden sonuç versin, otomobil kendi kullansın...
Her şey bize çalışsın istiyoruz.
Bu nasıl bir özgüven bilmiyorum ama tehlikeli olduğu kesin.
Hepimiz verimlilik peşinde koşuyoruz sözde.
Ancak verimli olan şey insan değil; insanın yerine çalışan sistemler.
Bizim ürettiğimiz şey ise sadece… konfor.
Bu konfor öyle içimize işledi ki artık zorlukla karşılaşınca paniğe kapılıyoruz.
Bir uygulama bozulduğunda, internet kesildiğinde, otomatik öneri çıkmadığında hayat duruyor.
Çünkü artık hiçbir şeye kendimiz başlamıyoruz.
Sistem başlatmazsa biz yokuz.
Yapay Zeka'nın Suçu Yok: Asıl Sorun Sensin
Bazıları çıkıp “Yapay zeka insanlar işsiz bırakacak mı?” diye korkuyor.
İşsiz kalacağından değil, düşünme zahmetinin kendisine kaldığından korkuyor belki de.
İşin gerçeği şu:
Yapay zeka insanı geçerse bunun tek nedeni bizim koşmayı bırakmamızdır.
Bir maratonda koşmayı reddedip gölgelik bir yerde limonata içmeye başlarsan, seni geçen sporcuya kızamazsın.
Teknoloji de aynen böyle.
O çalışıyor, gelişiyor, hızlanıyor.
Biz ise “Aman yorulmayalım” diye kenara çekilmişiz.
Teknolojiyi suçsuz ilan ediyorum.
Çünkü o sadece görevini yapıyor: ilerliyor.
İlerlemeyen biziz.
Dijitalleşme Akıllı, Biz Değil
Bugün herkes akıllı telefon kullanıyor ama akıllı davranmıyor.
Elimizde sonsuz bilgi kaynağı varken cahilliğimiz daha da cesurlaştı.
Teknolojiyi tüketiyoruz ama öğrenmiyoruz.
Okuyoruz ama anlamıyoruz.
“Yapay zekaya sordum o yeter” kolaycılığı yüzünden araştırma kültürü sıfırlanıyor.
Eskiden bir yanlış bilgi yayılırdı, düzeltmek zaman alırdı.
Şimdi yanlış bilgi bir saniyede yayılıyor ama kimse düzeltme zahmetine girmiyor çünkü doğrusu zaten kimsenin umurunda değil.
Doğru bilgi çabayı gerektirir; yanlış bilgi tembelliğe cuk oturur.
Son Söz: Teknoloji Bir Araçtır, İrade Bir Güç
Bu çağın en büyük yanılgısı şu:
Teknoloji bizi daha güçlü yapıyor sanıyoruz.
Hayır.
Teknoloji sadece kullananı güçlü yapar.
Teslim olanı değil.
Yapay zekadan korkmak yerine tembelliğinden korkacaksın.
Dijitalleşmeden değil, dijitalleşmeye kapılıp kendi kendini silikleştirmekten korkacaksın.
Çünkü geleceği teknoloji değil, teknolojiyi yönetenler belirleyecek.
Sorun şu ki biz yönetenlerden değil, yönetilenlerden olmaya gönüllü olarak hızla gidiyoruz.
Ve bu gidişin faturası ağır olur.
Hem de çok ağır.