Tüketim denilince akla genelde market alışverişi geliyor. Yahut kapitalizm kavramı üzerinden insanın ihtiyacı olmamasına karşın bir şeyi satın alması anlaşılıyor. İnsanın sanatla olan ilişkisi de bu çağda tüketim üzerinden değerlendiriliyor. Müzik artık dinlenilen bir sanat değil. Saniyeler içerisinde gelip geçecek bir videonun arkasında “duyulan” bir unsur. Hatta video paylaştığımız uygulamalar bize hangi müziği kullanırsak daha fazla insanın basit kurgumuzu izleyeceği yönünde taktik veriyor.
Kapitalizm her şeyin sınırsız ve doyumsuz tüketilmesinde sınır tanımıyor. Dijitalleşme bunun en önemli araçlarından biri oldu. Bijuteri dükkânının önünden geçerken olabildiğine gürültülü sözüm ona “ünlü” sanatçıların pop şarkılarını dinlemek zorunda kalıyoruz. Toplu taşımada insanlar telefonundan çıkan türlü seslere maruz kalıyoruz. Elbette emperyalizmin çürümüş estetiği ve kültürü üzerinde uzunca konuşulabilir. Ancak Bursa’nın gelişen müzik kültürünü görmezden gelmek doğru olmaz.
Yerel seçimlerden sonra her zaman olduğu gibi memnuniyet ve hizmet tartışmaları aldı başını gitti. Rutin belediyeci işleri bir yana bazı işler şehrin ruhunu değiştirir. Bir süredir Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin müziğe olan yaklaşımı hizmetten öte bir anlam taşıyor. Artık kentimizin gerçekten halkçı bir caz günü olması oldukça değerli. Pazar günleri bir kahve parası bile etmeyen ücretle iki kişilik bilet alıp ülkemizin en nadide caz sanatçılarının konserine katılabiliyorsunuz.
Geçtiğimiz günlerde kentimize gelen Jülide Özçelik konseri çoğu insanımızı caz müzikle tanıştırdı. Konsere katılanların caz müzikle ilgili ön yargılarının kırıldığını, diğer pazarlarda da caz konserine gelmek istediğini öğrendim. Elbette Jülide Özçelik’in Türk kültürünün bağrında caz eserler söylemesi de etkilidir. Belediyelerin “belediye işi” konserler yerine halkın kültür sanat yaşamını geliştirmeye yönelik işler yapması çok değerli.
Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nın bu günlere gelmesi caz pazarlarının geleceği için güzel bir örnek teşkil ediyor. Başta Bursa Filarmoni Derneği Başkanı Dr. Mehdi Kamruz olmak üzere yılların emeği ile kentimizde her perşembe senfoni konserine gitmeye başladık. Avrupa da senfoni konserleri için inanılmaz bilet ücretleri talep edilirken Bursa da gerçekten sembolik fiyatla kulaklarımızı terbiye ediyoruz.
Geçtiğimiz hafta ülkemizin en iyi opera sanatçıları şehrimize gelerek Rossini’nni Sevil Berberi adlı operasını sahneledi. Pek çoğumuzun hayatının geri kalanında hatırlayacağı bir eserdi. Tuncay Kurtoğlu, Burak Bilgili, Caner Akın, Berke Tükenmez, Nesrin Gönüldağ ve Zeynep Seray Özcan müstesna bir gece geçirmemizi sağladı. Misafirimiz Pietro Spagnolı ve maestro Murat Cem Orhan’ı bu listeye eklemeliyiz. Sahnenin İsmet İnönü’yü anma konseri olarak ortaya konması ise gecenin bir başka güzel yanıydı.
Velhasıl, senfoni ve caz pazarı müdavimlerinin kültürel gelişmişliğini her halinden anlarsınız. Kimse kimseyi itmez, herkes neyi nerede alkışlayacağını bilir, telefonlar sessizdedir. Her şeyden önemlisi bu dinleyiciler anı yaşamaktadır. Çok fazla fotoğraf video çekeni göremezsiniz. Kayıt almadan sadece dinlediğiniz konserler sevdiğinizin gözlerine bakmak gibidir.
Not: Bir önceki yazımda kentimizde Kubilay anıtının dikilmesi gerektiğine yönelik değerlendirmemi paylaşmıştım. Atatürkçü Düşünce Derneği girişimiyle dün anıt açılışı yapıldı.
https://www.bursasaati.com.tr/menemen-sehidi-kubilayin-aniti-bursada-acildi
Emeği geçenleri kutluyorum.
ADD Genel Başkan Yardımcısı Gürhan Akdoğan ve şube yöneticisi Ali Küçüksarı'nın daveti ile Atatürkçü Düşünce Derneği'ne katıldığım için mutluyum.