Şöyle düşünün, yoksul bir ailenin har vurup harman savuran babasısın!
Borçla, harçla aldığın paraları hovardaca harcıyorsun, sonra aile bireylerine dönüp ‘Şükredin, sabredin, daha iyi günleriniz olacak” diyorsun!
İtiraz eden çocuklarını da dövüyorsun, odaya kapatıyorsun, evden gidene de “Giderlerse gitsin” diyorsun!
Bu evde huzur olur mu?
Bu durum sürdürülebilir mi?
****
Aynı şey ülke için de geçerli…
Diktatör olmak için bile zenginlik lazım.
Türkiye’yi ele alalım, doğalgaz yok, petrol yok, enerji kaynakların sınırlı, su fakiri bir ülkesin ama sen tutturuyorsun “Ben burayı istediğim gibi yöneteceğim” diyorsun.
Yönettirmezler.
****
Selim Baykal’ın başkanlığındaki kısa adı TUGİAD olan Türkiye Genç İşinsanları Derneği’nin (Yeni dönemde yakından tanıdığımız güzel bir insan başkan olacak Nur Gül Arslan) toplantısında Kare Portföy Yönetim Genel Müdürü Ümit Kumcuoğlu’na otoriterleşme, demokrasi, ekonomik büyüme ilişkisini sordum.
Dedim ki, “Diktatör olmak için bile zengin olmak lazım. Bakın Arap ülkelerine, Putin’e, hatta Çin’e zenginliğinin arkasına sığınarak otoriter yönetimler oluşturdular. Otoriterleşmeyle zenginlik sağlanacağını düşünen bir yönetim anlayışına doğru sürükleniyor Türkiye, ne diyorsunuz?”
Londra’da yaşayan Kumcuoğlu güzel yanıt verdi.
“Rusya çok başarısız bir ülkedir. Çin başarılıdır. Demokrasi, devletin yönetim kapasitesini arttıran bir etkendir. Ancak gelişmenin tek yolu demokrasi değildir. Türkiye’nin sert otoriter yönetime geçmesi mümkün değil. Ne İngiltere olur Türkiye ne de Rusya! Şunu kabul etmek lazım ki, demokrasi ve hukuk talebi bu ülkede çok olmadı. Geçmişte demokrasi arzı talebin üzerindeydi. Şimdi durum tam tersi…”
***
Buna itirazım vardı ama orada söyleyemedim.
Nobel alan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Daron Acemoğolu’nun kurumlarla demokrasi arasında kurduğu ilişkinin kalkınma-gelişme açısından kritik olduğunu kanıtlamadı mı?
****
Kaldı ki, tarihsel süreç itibariyle Türkiye1800’lü yılların başından bu yana modernleşme, 1876 sonrasında anayasal meşrutiyet yönetim arayışı, 1909 yılından sonra seçimler, 1950 yılından sonra ise çok partili yaşamın tadını alan bu ülkede Erdoğan’ın tek adam arayışı sonuç vermez, veremez.
Bir gün üniversiteli gençler barikatları yıkar, ertesi gün işçiler, sonra çevresine sahip çıkmaya çalışan köylüler…
Ve oksijeni, nefes alması laikliğe sıkı sıkıya bağlı kadınlar, bizim kadınlarımız bu otoriterleşmeye meydan okurlar.
****
Kaç kişi ilgilenir bilmiyorum ama Necati Kartal’ın ilgisini çekeceğine eminim; Kumcuoğlu milli gelir ile nüfus artışı arasında bir korelasyon olduğunu söyledi.
Ki çok önemli bir saptama…
Nüfus azaldıkça gelir artar tezi çökmüş oldu. Tam tersine nüfusun artışı geliri uzun erimde arttırıyor.
Ki ben hep söylerim, Atatürk ve İnönü 5 ve üzeri çocuk istemişti. Ne yazık ki günümüzün bazı dogmatik Atatürkçüleri, Erdoğan karşıtlığı üzerinden çok çocuk olayına da karşı çıkmayı muhaliflik sanıyorlar.
****
Kumcuoğlu’nun bir başka saptaması harikaydı:
“Böylesine kötü politikalara rağmen ekonomi kötü değil!”
Bir tehlikeye dikkat çekti:
“Kamu sektörü çalışan sayısı iki katına çıktı. Devlet iş vermek yerine iş bulmayı teşvik etmesi lazım.”
****
Paranın sihirbazı bir yöneticinin parayı tarif etmesi de ilginçti:
“Para, ölçüm, değer ve biriktirme aracı olarak üç fonksiyonu var.”
MİLLİ PARKLARIN GÖREVİ AVCI YETİŞTİRMEK Mİ?
Veteriner Hekim Bülent Uçok ilanı gönderdi. Tarım, Orman Bakanlığı’na bağlı Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü, “Av Kılavuzluğu Sertifikası” kursu açtı.
30 Nisan kursun son günü…
Doğayı korumakla görevli kuruluş, doğanın en güzel renklerini oluşturan, kuşların, geyiklerin ve öteki canlıların nasıl öldürüleceğini anlatan kursu başarıyla tamamlayanlara belge verecek.
Ne diyelim Allah tepenizden baktırsın!