Ebeveynler belli düşünce, duygu ve davranışları bastırmaya çalışırken çeşitli teknikler kullanırlar. Bunu bazen çocuklarına kesin talimatlar vererek: “Gerçekten böyle düşünmüyorsun.”, “Erkekler ağlamaz.”, “Oraya sakın dokunma!”, “Bir daha asla bunu söylemeni istemiyorum!” vb. bazen de bazı şeyleri görmezden gelmeyi ya da ödüllendirmemeyi seçerek çocuklarını ince bir değersizleştirme sürecine tabi tutarak gerçekleştirirler.
Örneğin ebeveynler, çocuklarının entelektüel gelişimine değer vermiyorlarsa çocuklarına oyuncak ya da spor malzemeleri alırlar fakat kitap ya da bilimsel set almazlar. Ülkemizde çocuklara daha çok bebek ve oyuncak araba hatta bazen de oyuncak silah alınması da manidar bir durumdur. Farkında olmadan ebeveynler çocukların güç sergilemelerini onaylarlar: “Benim oğlum kocaman oyuncağı kaldırır.”
Bununla birlikte ebeveynler, çocuklarının yeteneklerini ve uydukları kuralları gözlemlerler.
Ebeveynlerin bu davranışlarının çocuklar üzerinde çok derin bir etkisi olur. Çocuklar için -ebeveynlerinin davranışlarını kalıplara sokmasını ister kabul etsinler ister etmesinler- erken yaşlardaki bu süreçler ileriki yaşamlarının temel belirleyicileridir.
Ebeveynlerinden başkalarına maruz kalmaya başlayan çocuklar, ne zaman akıllarına kabul edilemez bir düşünce gelse ve bu düşünceyi uygulamaya koysalar, ruhlarını rahatsız eden duygularla karşılaşırlar ve bu sıkıntılı düşüncelerini ya da duygularını bastırma yoluna giderler.
Çocuklar zihinlerinde oluşan işte bu duygu ve düşüncelerinden kurtulmak için zamanla sahte bir benlik inşa ederler. Bu sahte benlik de bastırdıkları, onaylanmayacak düşüncelerini kamufle ederek egonun zarar görmesini engeller. Bazen de karşı karşıya kaldıkları bu boşluklardan dolayı düşünce hallerini sertleştirerek yetişkinlere karşı meydan okumayı seçebilirler.
Ebeveynlerin çocuk yetiştirme modelleri her çocuğun ruhunda farklı davranış kalıpları oluşturmaktadır. Ebeveynlerin oluşturduğu sahte benliğin tabiatı ne olursa olsun çocuk, kendine özgü benlik bütünlüğünün bir kısmını kaybetmiş olur.
Yetişkinlik döneminde bireylerin geliştirdiği kendini koruma stratejileri, çoğu zaman çocuklukta olumsuz nitelikleri nedeniyle maruz kaldıkları eleştirilerin bir sonucudur. Yakın ilişkilerde, sahte benlikle hareket eden bireyler; aciz, bencil, şişman ya da cimri gibi etiketlerle damgalanarak dışlanabilirler. Bu bireylere yönelik eleştiriler çoğunlukla onların korumaya çalıştıkları kırılgan yönlerini göz ardı eder. Böylece bireyin savunma mekanizmalarının işlevi ve onun psikolojik bütünlüğü açısından taşıdığı önem fark edilmez ve çevresindekiler de bu kişiyi yalnızca benmerkezci ve çıkar odaklı biri olarak algılarlar.
Çıkmaza giren birey bir taraftan kendi benlik bütünlüğünü korumaya çalışırken diğer taraftan da reddedilmekten ve onaylanmamaktan dolayı acı çeker. Artık ya bu eleştirileri inkâr edecek ya da eleştirenlere saldıracaktır. Bazen de kendisine yapılan bu eleştirileri çarpıtarak: “Ben soğuk ve mesafeli değilim sadece duyarlıyım.” ya da “Aç gözlü ve bencil değilim, tutumlu ve ihtiyatlıyım.” gibi sahte benliğini korumaya yönelik savunmalar geliştirirler.
Sahte benliğimiz, ebeveynlerimizin ve yakın çevremizin onayını kazanabilmek için başvurmak zorunda kaldığımız parçalarımızdır.
Bazen de çevremizdeki yaşantıya uyum sağlayabilmek için gerçek benliğimizi tamamen bastırarak reddedilmiş, yani sahte bir benlik ile, yaşam sürdürmeye çalışılırız. Böylelikle hem kendimizi hem de bizim hastalıklı tarafımıza maruz kalacak herkesi bir şekilde farkında olmadan kandırmış oluruz.
Sonuç olarak hem kendimize hem de bizi bu kalıplara sokan herkese yabancılaşır ve ince bir çıkar üzerine tüm hayatımızı inşa ederiz fakat bu durumda da ne kendimiz mutlu oluruz ne de bize temas eden insanlara huzur veririz. Tıpkı siyasetçiler gibi…