Animizm, genel olarak ruhsal varlıkların öğretisi olarak tanımlanmaktadır. Normalde insanlara cansız gibi görünen ancak doğa içerisinde canlı olarak algılanan animatizm, bu teorinin bir alt koludur. Animistik topluluklar, dünyayı görünmeyen ya da görünene anlam yükleyerek, olağanüstü güçlerle dolu; iyi ya da kötü nesnelerle donatılmış bir yer olarak görürler. Büyücüler, kâhinler, muskacılar, cinciler, totemciler bu anlayışın en yaygın görüldüğü örneklerdir. Politikacılara olağanüstü güçler yüklemek ve onları küçük tanrılar gibi görmek de, bu totemik toplumların animistik yansımalarıdır.

Animistler sadece insanları değil, aynı zamanda hayvanları, bitkileri, hatta görünmeyen varlıkları da yönetebildiklerini iddia ederler. Bizler ruhsal varlıkları sınırlandırmamıza rağmen, bu varlıkların doğa olaylarına yol açtıklarını ileri sürenlere inanma eğilimindeyizdir; çünkü doğada açıklanamayan olgular karşısında bu kaos yaratıcılarına ihtiyaç duyarız. Bu kişiler, insanların da görünmeyen varlıklar tarafından yönetildiklerini iddia ederek mevcut savunma mekanizmalarımızı kolayca çökertirler. Günümüzde insanların bir bedenden ve bir de ruhtan oluştuğu hipotezinin altında da bu varsayım yatmaktadır. “Beden ruhdan bağımsız mı hareket eder, yoksa ruhla birlikte mi?” sorusu hâlâ tartışılan ve net bir cevabı olmayan dilemmalardan biridir.

İlkel insana göre ölümsüzlük son derece doğaldır. Çünkü ruhun başka bir bedene geçip yaşamaya devam ettiğine inanılmaktadır. Modern insanın sürekli çalmak, soymak, talan etmek gibi düşüncelere sahip olmasının altında da benzer ilkel insan motivasyonları yatmaktadır.

Aynı zamanda animizm, dünyayı bütüncül olarak anlamaya çalışan bir düşünce sistemidir. Toplumların mitleri, animistik bulgulara dayanmaktadır. Toplumlar kendi kahramanlarını üreterek mitlerini tamamlarlar. Biz de normalde yetenekleri sınırlı, hatta sıradan insanlar kadar bile olmayan siyasetçileri kutsallaştırarak; kendi sonunu hazırlayan zavallı, ilkel insanlar gibiyiz…