Toplumun en sessiz ama en güçlü duygularından biri utançtır. Çoğu zaman gizlenir, bastırılır, hatta inkar edilir. Oysa psikanaliz bize gösterir ki utanç, bilinçdışının en derin katmanlarında kök salmış bir duygudur. Freud’un mirasıyla gelişen psikanalitik düşünce, utancı yalnızca bireysel bir duygu değil, aynı zamanda toplumsal bir düzenin içselleştirilmiş sesi olarak görür. Çocuklukta ebeveynin bakışıyla başlayan bu süreç, süperegonun cezalandırıcı yankısına dönüşür: “Sen yeterince iyi değilsin.”

Psikanalitik açıdan utanç, benliğin çıplak kalma korkusudur. İnsanın en mahrem arzularının, en kırılgan yönlerinin başkalarının gözünde açığa çıkması tehdidi. Bu yüzden utanç, yalnızca bir duygu değil, benliğin korunma mekanizmasıdır. Bastırma, inkâr, kaçınma… Hepsi utancın gölgesinde şekillenir.

Erich Fromm ise utancı farklı bir düzlemde ele alır. Ona göre utanç, insanın kendi vicdanıyla kurduğu ahlaki bağın göstergesidir. Fromm, modern toplumun bireyi yalnızlaştıran ve tüketimle tanımlayan yapısını eleştirirken, utancı insanın insanca kalabilme çabasının işareti olarak yorumlar. Yani utanç, yalnızca başkalarının yargısına boyun eğmek değil; aynı zamanda “ben kimim, neye ihanet ettim?” sorusunun yankısıdır.

Fromm’un gözünde utanç, insanın kendi özüne yabancılaşmasının alarmıdır. Tüketim kültürü, performans toplumu ve kimliklerin metalaştırılması içinde utanç, bir tür direniş olarak da okunabilir. Çünkü utanç duyan insan, hâlâ bir ölçüye, bir vicdana, bir insani bağa sahiptir.

Bugün sosyal medyanın teşhir çağında utanç ya bastırılıyor ya da alay konusu ediliyor. Oysa psikanaliz bize utancın kökenini, Fromm ise utancın insani değerini hatırlatıyor. Belki de utancı yok etmeye değil, onu dönüştürmeye ihtiyacımız var. Utanç, bizi küçülten değil; bizi kendimize ve başkalarına karşı sorumlu kılan bir duygu olabilir.

“Son zamanlarda içimde kötü bir ses var. Dinlisiyle, dinsiziyle; sağcısıyla, solcusuyla; vatanseveriyle, vatansızıyla; genciyle, yaşlısıyla; köylüsüyle, şehirlisiyle… Hepimiz utanma duygumuzu ya kaybettik ya da kaybetmek üzereyiz. Yakında hayvanların yüzüne bile bakacak bir yüzümüz kalmayacak.”