İnsan, yaratılışı gereği bilinçli, irade sahibi, akıllı, düşünen, öğrenen, gelişen, kendisinde ve âlemde tasarruf edebilen bir varlıktır ki buna algıların açık olması denildiğinden insan, algısı açık olan özel ve kutsî varlıktır.
Alemde bulunan bir şeyin içinde bulunduğu mevcut koşullar gereği, olması gereken en doğru şekilde gelişmesi için koşulların, sonuçların, sebeplerin incelenip bilinmesi ve duruma göre hesaplanıp en doğrusunun tespit edilip doğruya göre değişimin başlatılması gerekir. Bu bir süreçtir ve süreç içinde bilinç olmadan gerçekleşemez. Bu sebeple aykırı ve farklı olmak için “Evrim” denilen süreç bilinç içermelidir ki işte bu bilinç inkâr edilemez gerçekliktir ve evrim kendisini, var olan her şey ve yaşamla her zerreden ispat etmektedir dersek en doğru tanımı yapmış oluruz. İşte, “Evrim” denilerek zikredilen insan üstü bilinç, irade, akıl, kudret bütünlüğü inkâr edilmeyecek şekilde insan üstülüğüyle ilahî olup yaratıcı Allah’ın Kendisidir ve Allah insanı cüz anlamıyla Kendisine benzeyecek şekilde algı özelliğinde yaratmış olup, dünya insan için gelişim boyutu olduğundan, gelişmesini insanın kendisine bırakmıştır. İnsan, algısı açık olduğu sürece insandır, öğrenen, gelişen, keşfeden, birey ve toplum düzeni kuran ve kurduğu düzen içinde yaşayandır.
İnsanın ve toplumun uyumu adına, yaşamda mevcut bulunanlar kendi içinde düzen içerir. Evin, iş yerinin, trafiğin, yemeğe gidilen restoranın, bireyin kendisi yani insan ve yaşamın düzeni vardır. Düzen yine algısı bulunan insanın değerini ispat etmek, yaşamını sağlamak, huzur ve güven oluşturmak içindir. İnsan kendisi için doğruyu sağlamak ve doğruda kalmak için düzenine dikkat edip dışına çıkmadan bulunuyorsa aynı durum bireylikten çıkıp topluma karıştığında da kendi düzenine toplum düzeni eklendiğinden, toplum düzenini de korumalı ve dikkat etmelidir. Bu düzen belirlenmiş kurallar bütünlüğü olup kurallar kişisel çıkarlar uğruna üstüne basılıp geçilen engeller değildir. Kurallar birey ve toplum için huzur, güven, adalet, ahlak denilen insanî değerlerdir. İşte algılar, sadece bireysel çıkarlara değil, toplumsal düzenin kavranışı, kabulü, uygulanması için de açık olmalıdır.
Algısı kapalı bireyler “Ben” merkezli yaşama mahkûm olup kendi menfaatleri içine hapis olanlar, öğrenmeyi, gelişmeyi, aklını kullanmayı, uyum içinde yaşamayı yani insan olmayı başaramamış ya da terk etmiş olanlardır. Onlar, herkesin gerekli tüm kurallara uyması gerektiğini söyleyip beklerken, kendilerinin tüm kurallardan muaf olduğunu zannederler. Doğruluğu, dürüstlüğü, ahlakı, adaleti karşılarından beklerken bu değerleri yok sayarlar. Toplum içinde topluma göre yaşamak yerine toplumun kendilerine göre yaşaması gerektiği gibi çarpık bir fikre kapılıp kendilerine zulmederler.
İnsanca, algısı açık şekilde bireysel ve toplumsal yaşamın gelişimi için üretilen bir araç, amaca dönüşüp, algıları kapatıyorsa acilen terk edilmelidir. Her şey insan için olduğundan önce insan gelmiyorsa zaten kaybedilmiştir.