Dün son dönemdeki yoğun ve samimi çabalarıyla barış elçisi unvanını kazanmış Sırrı Süreyya’ya veda günüydü. İktidarı muhalefeti, yandaşı karşıtıyla her kesimden büyük bir kalabalık, siyaseti tatlı dili hikmetli sözleri ve yüzünden eksik etmediği samimi tebessümüyle yumuşatan ve katlanılabilir kılan büyük bir gönül adamını ebediyete uğurlamaya koşmuştu. Türkiye Sırrı Süreyya’nın şahsında büyük bir barışa odaklanmış ve adeta kenetlenmişti. Cenaze töreninde büyük bir gönül adamını yitirmenin hüznünün ötesinde onun başlattığı ve emanet bıraktığı barış çabasını sürdürme kararlılığı açıkça görülüyordu. Sırrı Süreyya bu büyük barışa bir benzetme teşbih deyimi olarak değil gerçekten gövdesini koymuştu, ben dâhil milyonları gözyaşına boğan buydu işte. Uğruna ölürüm ne olacak dediği barış için ölmüştü işte. Bu duygu seli ve bu barış özleminin önünde kimse duramaz, galiba bu defa olacak diyorduk ki…

Biri çıktı hortlak gibi, öyle kolay değil dedi, barış da neymiş, ben kavgayı yeniden başlatıyorum dedi. Kavga barışın yoluna pusu kurmuştu. Öyle şeytani bir akılla planlanmış bir tezgâh da değildi, iki çocuğunu katledip 16 yıl sonra tekrar sahalara dönen bir caninin kuracağı kadar basitlikte bir pusuydu bu. Yakasına bir Sırrı Süreyya posteri takıp Özgür Özel’in burnunun dibine kadar sokulmuş ve aniden yumruğu yapıştırmıştı yüzüne doğru.

Gün boyu tartışıldı. Bu kimin planıydı, o cani oraya kadar nasıl geldi, korumalar niye koruyamadı, istihbarat uyuyor muydu? “Telef” başlamış mıydı? Bu ve benzeri birçok soru sorulacak, cevaplar aranacak, her kafadan bir ses çıkacak, birkaç gün gündem olacak bu saldırı. Ya sonra? Sonrası yok, unutulacak ve yokluğa mahkûm edilecek öncekiler gibi.

Neden?

Çünkü bu ülke zor bir ülkedir, bu ülkede kavga kolay barış zordur da ondan. Birbirimizle tartışmayı, çatışmayı sevdiğimiz kadar birlikte çalışmayı sevmiyoruz biz. Kavgada gereken sadece kas gücüdür, oysa barış için başta zihin teri, alın teri olmak üzere ciddi bir emek gerekir. Kavgayı bir cani başlatabilir ama barışı ancak o ülkenin sağduyulu milyonları bir araya gelirse başarabilir.

Başarabilir miyiz, umudum da var umutsuzluğum da. Bir şiirimde şöyle demiştim, “umut da var ama umutsuzluk içinde” Umudu umutsuzluk içinden zorla söküp almak gerek. Ülkeye hâkim, muhalefeti rakip değil de düşman gibi gören ve telef etmekle tehdit eden, ya da geçmiş olsun mesajında bile ısrarla ve inatla ismini anmayan zehirli ve kibirli siyaset dili pek umut vaat etmiyor maalesef. Ama diğer yandan Sırrı Sürayya gibi bir elçinin ardından milyonlar barışa doğru kıyama duruyor, barış yaş olup önce göz pınarlarına doluyor. Gözyaşı kardeşliği barış yolunda en büyük umudumdur, çünkü gözyaşları hepimize birer insan olduğumuzu hatırlatan doğal rahmet çeşmesidir. Allah o çeşmenin suyundan mahrum bırakmasın.

Sırrı Süreyya’ya tekrar tekrar Allah’tan rahmet diliyor, Özgür Özel’e de geçmiş olsun diyorum.

Barış zor, kavga kolay ama umut da var gözyaşı kardeşliğinde. Beraber gülebilmek için önce beraber ağlayabilmek lazım. Dün beraber ağladık, beraber güleceğimiz günler de yakındır inşallah.