Fatih Altaylı 53 gündür tutuklu, tutuklanma gerekçesi tamamen bir hukuk ucubesi ama bugün konumuz o değil. Zaten kamu vicdanında çok takipçisi olan etkili bir muhalif olduğu için tutuklu olduğu algısı yerleşmiş durumda.

İktidar Fatih Altaylı’nın tayinini Silivri’ye çıkarmakla susturacağını zannetti ama geride kalan 53 gün gösterdi ki fena halde yanılmışlar. Çünkü Fatih Altaylı’nın boş koltuğundan yapılan yayınlar her geçen gün artan oranda dolu halinden daha fazla izleniyor. Altaylı tutuklu bulunduğu Silivri cezaevinden haber yapmaya devam ediyor. Bir gün öncesinden yazdığı notları asistanı Emre boş koltuk fonuyla seslendiriyor, sonrasında o koltuğa Fatih Altaylı’yı seven ya da daha doğrusu onun haksızlığa uğradığını, gazetecilik yaparken susturulmaya çalışıldığını düşünen ünlü gazeteciler, siyasiler gelip yayına katkı veriyorlar. Söylendiğine göre dünyada da bunun bir örneği yokmuş, sevinmeli mi üzülmeli mi bilemedim doğrusu.

İktidar böylesi bir direnç ve dayanışmayı hesaba katmamış olacak ki Fatih Altaylı’nın You Tube kanalını da kapatma kararı aldı, üstelik geçmiş videoların da silinmesine karar verdi. You Tube yasağı henüz uygulamadı, ne yapacağını bilemiyoruz ama VPN üzerinden bu tür yasakları aşmak hiç de zor değil. İnfaz kabiliyeti olmayan kararlar bir süre sonra kimse tarafından ciddiye alınmaz ve tam da bu nedenle devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Devletin aldığı idari ya da adli kararın bir yaptırımı olmazsa bir süre sonra vatandaş diğer kararları da ciddiye almaz. O nedenle devlet yetkisi kullananlar sırf husumetimiz belli olsun diye böylesine işlevsiz, tabir caizse inadına kararlar almamalı.

Epey zamandır demokrasi ve özgürlüklerden iyice ayrı düştüğümüz için alınan kararın ifade özgürlüğüne, hukuka ve sonuçta demokrasiye aykırı olduğunu söyleme gereği duymuyorum. Çünkü ben söyleme gereği duysam ne olur, duyması gerekenler bizim sesimizi duymuyor artık. Karşıdan her seferinde otomatiğe bağlanmış bir şekilde “aradığınız adalete, özgürlüğe ve demokrasiye ulaşılamamıştır” cevabı geliyor.

Ama üzülmeye ve enseyi karartmaya da gerek yok. Biz sesimizi duyuramasak da “boş koltuk” milyonlara ulaşıyor. Fatih Altaylı’nın boş koltuğu iktidarın tüm muhalif kesimlere karşı uyguladığı baskıya karşı direncin bir sembolü haline geldi. Öyle ki başka hiçbir şey söylenmese, Altaylı’nın her gün gönderdiği Silivri notları okunmasa, misafirler gelip destek açıklaması yapmasa da milyonlar her gün o kanalı açıp yorum yazar, beğeni gönderir. Mademki iktidar sırf husumeti belli olsun diye Fatih Altaylı’yı tutukluyor, yetmiyor kanalını kapatmaya kalkıyor, yetmiyor cezaevinden bu şartlarda yaptığı yayınlara bile yeni davalar açıyor, öyleyse takipçiler de biz de beğenelim, yorum yapalım ki dostluğumuz belli olsun diyor. Tabi buradaki dostluk sadece Fatih Altaylı’nın şahsına değil, aynı zamanda ve hatta daha çok basın ve ifade özgürlüğüne, hak, hukuk ve adaletedir.

Bitirirken şakayla karışık bir uzmanlık sorusu soralım; sizce boş koltuk mu daha dirençli ve uzun ömürlü olur yoksa liyakatsizlerce yüklü dolu kolu koltuk mu?

Son bir soru; üzerine biri oturmuş olsa da acaba koltuk gerçekten dolu mudur?