Din insanı kendi zalimliğinin zulmünden koruyan maneviyattır!

Din, insanın kendisi, diğer insanlar ve âlemde var olan her şeyle ilgili yaklaşımlarını, tutumunu, bakış, yorum ve davranışını düzenleyen, hayatına yön veren kurallar bütünü olarak tanımlanır. Bu tanım, ahlakî, hak hukuk ve adalet üzerine, sevgi, saygı, anlayış, hoşgörü ve merhamet içinde yaşamayı temel alarak özünde insanî değerler içerir.

İnsanın toplum içinde bulunuşu, insan oluşundan gelen sorumluluklarının bilincinde olarak hayatını sürdürmesi, önce kendisine sonra diğer tüm insanlara karşı bu sorumluluğu yerine getirmesi, ben merkezli, egoist ve çıkarcı olmadan, kişiyi zalim yapan eylem ve söylemlerden uzak bir şekilde gerçekleşiyorsa insandır. Bu sebeple din kişiyi önce insan olmaya davet eder sonra iman aşılar yani din sadece insan olmak için gerekli olan kurallar bütünlüğü değil aynı zamanda iman oluşturan maneviyat ve tevhidî ilim birlikteliğidir.

İnsan din olmadan da insanlığa ait ortak temel değerler üzerine bulunamaz mı?

İnsanlık tarihi, yaşamsallık üzerine zamanla öğrenilmiş değerler ve tecrübelerden doğan bilgi üzerine kendisi için neyin doğru neyin yanlış olduğunu tespit ederek tanımlamıştır. İnsanın bu tanıma uygun yaşaması kendi seçimidir. Bilinenin tekrardan din olarak tanımlanması mevcut bilginin tekrarıdır düşüncesi kısmen doğru olsa da kabul edilmesi gereken hakikat, din dediğimiz insanî öğretinin sonradan mevcut olana bakıp taklit edilmeyle değil insanlık tarihiyle birlikte başlayan ilahî bir öğreti olduğudur. İnsanın yaratılmış olmasından gelen yaratıcısıyla bağ kurma özelliği sonradan gelen öğretiyle değil insan oluşundan gelir. Şimdi, iyi bir insan olmanın gerekleri biliniyorken, iyi bir insan olmak için dine gerek yok “Ben din olmadan da iyi bir insan olurum hatta birçok inançlıdan daha iyi bir insanım” düşüncesi kişinin bunu seçmesiyle gerçekleşiyor olsa da bunu seçenler dâhi kendi içinde inkâr edilemeyen yaratıcı ve yaratılan bağını taşımaktadırlar.

Doğru, dürüst, adaletli, çalışkan, hak hukuk, liyakat gözeten, çalmayan, kandırmayan, yalan söylemeyen, görevini kötüye kullanmayan, kendi çıkarını değil hakkaniyeti öncelik yapan, kimseye zararı dokunmayan insan olmak dinin istediği önceliktir lakin tüm bu değerleri kendimizde oluşturup böyle yaşamak insan oluşumuzdan gelen yaratan Rabbimizle olan bağımızı yok saymaz aksine bu bağı devreye sokar çünkü insan görünümlü ama insan olmayı başaramamış, insanî değerlerin tersiyle yaşayanların, çalan, dolandıran, kandıran, haksız kazanç elde eden, görevini kötüye kullanan hele ki tüm bu zulümleri Allah ile kandırarak, gerçek yüzünü ibadetleri kullanarak örtenler, bağı koptuğu için Kur’an’i tabirle hayvandan daha aşağıda olanlardır.

İnsan, tamamlanınca yani tek taraflı yaşam sonucu kopmaya yüz tutmuş Rabbiyle olan bağı sağlamlanınca asıl değerine ulaşır. İşte din, bu bağı insan olmanın üstüne maneviyatla taçlandırarak güçlü kılar.

Din insanı kendi zalimliğinin zulmünden koruyan maneviyattır!