“Magna Carta” bu satırları okuyanların adını duyduğu hatta tarihini bile ezberlediği bir doküman. Demokrasinin başlangıcı olarak ifade edilen bu fermanın en önemli özelliği egemen gücün (kralın) yetkilerini sınırlandırmasıdır. Oldukça uzun maddelerden oluşan Magna Carta’dan önemli olduğunu düşündüğümüz üç maddeye yer vereceğiz.

- Hiçbir hür insan yürürlükteki yasalara başvurmaksızın tutuklanamaz, hapsedilemez, mülkü elinden alınamaz, yasadışı sayılamaz, sürülemez.

- Adalet satılamaz, geciktirilemez, hiçbir hür yurttaş adaletten yoksun bırakılamaz.

- Yasalar dışında hiçbir vergi, yüksek rütbeli kilise adamları ile feodal beylerden oluşan bir kurula danışılmadan, haciz yoluyla ya da zorla toplanamaz.

***

Yeni Çağ’ın bitimi olarak kabul edilen “Fransız İhtilali”nden hafızalarda kalan bilgi, dönemin kraliçesi Marie Antoinette’in “ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözüdür. Oysa bu devrim sonrasında yayınlanan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi son derece önemli bir belge durumundadır. Bildiriden seçtiğimiz iki madde şu şekilde:

- Kamusal gücün ve yönetim görevlerinin devamlılığını sağlamak için genel bir vergi zorunludur. Bu vergilendirme bütün yurttaşların olanaklarına göre eşit ölçüde bölünmelidir.

- Bütün yurttaşlar bizzat veya temsilcileri aracılığıyla verginin gerekliliğini belirleme, bunu serbestçe kabul etme, bu vergilerin kullanımını gözlemleme ve verginin miktarını, matrahını, tahsil şekli ve süresini belirleme hakkına sahiptir.

Bu iki örnekten de görüleceği üzere, tarihte 'demokrasi mücadelesi' olarak bilinen olayların temelinde vergileme ve harcama yetkisinin kurallara bağlanması yatmaktadır. Bu olaylarda hakim felsefe şudur: 'Madem vergiyi ben veriyorum, o halde buna ilişkin kuralların konulmasında benim de rol oynamam gerekir.'

Bunu sağlamak üzere zamanla halk temsilcilerinden oluşan meclisler oluşturuldu. Vergileme ve benzeri yükümlülüklerin esası bu meclisler tarafından belirlenir hale geldi. Başlangıçta vergilerle başlayan bu mücadele, sonraları kamu harcamalarını da kapsadı. Buna teoride 'bütçe hakkı' deniliyor.

Son derece çağdaş olan bu ilkeler ülkemizde de geçerlidir. Öyle ki, vergi ve benzeri yükümlerin kanunililiği Anayasal buyruk halini almış durumda:

“Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” (Anayasa madde 73/3)

***

Vergi mükellefi olmadığı halde kamu hizmetinden yararlanan ve seçmen sıfatına sahip olanlara 'free rider', yani bedavacı deniyor. Hem maliyeciler ve hem de siyaset bilimciler açısından seçmenlerin vergi mükellefi olma oranı, demokrasi için önemli bir ölçüt olarak kabul ediliyor.

Bu bağlamda Batı ülkelerinde bu oranın ortalama olarak yüzde 70 civarında olduğunu belirtelim. Yani, seçmenlerin büyük çoğunluğu vergi mükellefi olarak elini taşın altına koyuyor. Buna rağmen bazı ülkelerde mükellef olmayanların oy kullanmaması yönünde bir kamuoyu baskısı mevcut…

Bizdeki duruma baktığımızda ise Batı ülkelerinin tersine bir durum söz konusu. Seçmen sayımız 48 milyonun üzerinde. Vergi mükellefi sayısına ilişkin net rakamlar vermek oldukça zor.

Gelir İdaresi'nin verilerine göre beyanname vermek zorunda olan gelir vergisi mükellefi sayısı 1,7 milyon. Hemen belirtelim, bu rakama ücretliler ile beyanname vermek zorunda olmayanlar dahil değil. Dolayısıyla, mükellef sayısını net olarak ortaya koymak olanaksız gibi. Ancak potansiyel mükellef sayısının 35 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor.

Ücretliler ve kira geliri elde edenler de sayıya dahil edildiğinde yaklaşık olarak 15 milyon civarında vergi mükellefi olabileceği sonucuna ulaşabiliriz. Buradan hareket edildiğinde, seçmen sayısının vergi mükellefi olma oranı yüzde 31 civarında çıkmaktadır.

Bunun başka bir söyleniş biçimi; Toplumun 69'luk kesimi kamu harcamalarının finansmanına doğrudan katılmadıkları halde, karar almada daha belirleyici bir konumdadır.

Seçme hakkı Anayasal bir hak; kimse bu haktan mahrum edilemez. Ancak kamu hizmetlerinden yararlanmasına karşın vergi ödemeyenlerin çoğunlukta olduğu bir mali yapının onaylanması ve sürdürülmesi de mümkün değil.