Türkiye bir yol ayrımında.
Milli Mücadele Kahramanı İsmet İnönü’nün başında olduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin öncülüğünde 1945 yılında geçtiğimiz çok partili hayat, darbe dönemleri haricinde bugüne dek kusurlarıyla varolabilmeyi başardı.
Demokrat Parti devrindeki, Cumhuriyet Halk Partisi’ni boğmaya yönelik inanılmaz baskılar haricinde, askeri vesayet gölgesinde dahi olsa, hükümetleri halkın oylarıyla seçtiği partiler meydana getirdi.
Halk, sorumlu tuttuğu siyasileri sandığa gömmesini, umut bağladıklarını da iktidara getirmesini bildi.
Hiçbir zaman demokratik bir ülke olmadık, ancak serbest seçimler, öyle ya da böyle, halkın yönetime katılmasının temel yollarından biri olarak işlevini korudu.
Bugün, işsizlikle boğuşan, gelecekten ümidini kesmiş gençler, emekli maaşı kirasını ödemeye dahi yetmeyen milyonlar, yoksullukla boğuşan ücretliler, elinden gelenin en iyisini dahi yapsa insan onuruna yaraşır bir hayat süremeyeceğini düşünen kitleler, yirmi üçüncü yılını dolduran tek parti iktidarından bunalmış durumda.
Gelgelelim, yığınların adil ve müreffeh bir yaşama kavuşmak umuduyla iktidara taşımak istediği Halk Partisi, dört koldan kuşatılmaya çalışılmakta.
Seçilmiş belediye başkanları, onların ekip arkadaşları, partililer ve öğrenciler, siyasi tarihimize zulmün karşılığı olarak geçmiş Silivri’de tutsak edilmekte.
19 Mart’tan bu yana uyku uyumayan İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve yönetimine hukuksuzca görevden el çektirilirken, Kurultay Davası denilen bir diğer kılıç, seçilmiş delegelerin oylarıyla Cumhuriyet Halk Partisi’ni yönetmeye iki kez layık görülmüş Özgür Özel ve parti yönetiminin başının üzerinde sallandırılmaya çalışılıyor.
Tüm bu vaziyet, hukuk devleti, siyasal yaşam ve memleketimize kaybettirdikleri düşünüldüğünde hayli karanlık ve endişe verici; ancak, tüm bu baskı ve sindirme çabaları, yoğunlukları ölçüsünde nafile.
Yürütülen davaların, kongre ve kurultay iptal kararlarının, kimi ekranlarda yirmi dört saat boyunca yapılan propagandaların, halkın gözünde hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor.
Pratik siyaset, tuğla kalınlığında ve anlaşılması güç teori kitaplarında anlatılanlar değil, sabah uyandıktan akşam yastığa başımızı koyana kadar günlük hayatta karşılaştıklarımızdır.
Günlük yaşamlarında her nevi sosyal, ekonomik ve hukuki yozlaşmayla mücadele etmek zorunda kalan bunalmış yığınların isteği iktidarın serbest seçimler yoluyla değişmesi yönündedir.
Halkın değişim isteğinin, halkın umut bağladıklarını sindirmekle sönümlendirilebileceğini düşünmek, yine halkın gündeminden tamamen uzaklaşmış olmakla açıklanabilir, çünkü, bu istek, her geçen gün büyüyen dalgalar halinde zindanlardan meydanlara akmaktadır.