10 Kasım Atatürk’ü Anma programında Erdoğan’ın yaptığı konuşma birçok bakımdan hayati öneme sahipti. Sayın Cumhurbaşkanı bir ilk olarak bu konuşmasında Atatürk’e büyük övgülerde bulunmuş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin banisi ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anmıştır.

Bu bir ilktir ve önemlidir. Neden önemlidir? Çünkü bizim de içinden geldiğimiz muhafazakâr mahallenin şimdiye kadar aşamadığı bir Atatürk sorunu olagelmiştir. Atatürk’ü dini inançlarının karşısında bir siyasi lider olarak görme bu mahallenin nesilden nesile tevarüs eden bir alışkanlığına ve adeta bir aile mirasına dönüşmüştü. Herkeste aynı şiddette ve boyutta olmasa da gizli ya da açık bir Atatürk karşıtlığı mevcuttu. Bu karşıtlığın bir sebebi dönemin şartları içinde bazı yanlış uygulamalar olmakla birlikte asıl sebep kendisini Atatürkçü olarak tescilleyip her türlü jakoben ve katı devletçi uygulamaları onun adına dayatan ve kendisine Atatürkçü diyen kesim olmuştur. 1960- 1980 ihtilalleri ve 28 Şubat post modern darbesi ve bunun yanında küçüklü büyüklü antidemokratik sapmalar hep Atatürkçülük maskesi altında yapılmıştır.

Günümüze geldiğimizde ise yapılan bir araştırmada Atatürk’le ilgili olarak bu ülke halkının % 88’i “Atatürk’le bir problemim yok” cevabını vermiştir. Zaten 1938’de vefat etmiş bir ülkenin kurucu lideri ile ölümünden 87 yıl sonra problem yaşamak akla mantığa aykırıdır. Bunu inancı gereği yapanlara hatırlatmak isteriz ki Kur'an mealen “onlar bir ümmetti gelip geçti” demektedir. Günahı da sevabı da ona ait. O döneme ait icraatlardan sorumlu olmadığımız gibi, şimdi yaptığımız kötülüklerden de başta Mustafa Kemal olmak üzere o dönemin yönetici kadrosunu sorumlu tutamayız.

Bu girişten sonra Ak Parti ve lideri Erdoğan’ın şimdiye kadar Atatürk’e karşı duruşunu ele alırsak arada sıkı fıkı bir bağ olduğunu söylemek çok zor. Popülist bir kitle partisi olan Ak Parti, tabanının hissiyatına uygun olarak Atatürk’le arasına hep bir mesafe koyma ve yer yer de bunu abartarak gösterme gereği duymuştur. Çünkü taban yukarıda açıkladığımız sebeplerle kendi inancına uzak gördüğü ya da öyle gösterilen Atatürk’ten kendisi de uzakta durmayı tercih etmiştir. Ancak çeyrek asırdır ülkenin yönetimini elinde bulundurmanın öğrettikleriyle ya da devlet rantının sağladığı avantajlarla cumhuriyetin elit sınıfının yaşamına erişme ve hatta onları fersah fersah geçme sayesinde Mustafa Kemal Atatürk alerjisi büyük ölçüde aşılmış olmasına rağmen yine de henüz Atatürk’ü sevme ya da sayma boyutuna varmamıştı.

10 Kasım 2025 Atatürk’ü anma programı vesilesiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşma artık Ak Parti Atatürk ilişkisinin sevgi değilse de saygı boyutuna vardığını göstermiştir.

Şimdi kimi sıkı Kemalistler tabir caizse bu Kemalist tövbeyi de yeterli görmeyecek bu konuşmayı samimiyetsiz bulacaklardır. Diğer yandan Ak Parti’nin çeperlerinde önemli bir yer tutan bazı tarikat ve cemaatlerin bu yakınlaşamadan hiç de hoşlanmadıkları sosyal medyaya yansıdı. Erdoğan’ın karizmatik otoriter kişiliği sayesinde fazla su yüzüne çıkmasa da eski mahallede Erdoğan’ın Atatürk’e yaptığı övgüleri yersiz bulan hatta bu konuşmaları Allah’a şirk koşmak gibi gören bir kesimin varlığı da malum.

Bütün bunlara rağmen şimdiye kadarki bütün siyasi başarılarını halkın nabzını iyi tutan anketlere borçlu olan Erdoğan artık Atatürk’le kavga etmenin kendisine hiçbir şey kazandırmadığını görmüş olacak ki Atatürk’e saygılarını sunmuş, Atatürk’ü sahiplenmiştir. Bu tutumuyla adeta bir zamanların kudretli Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın çıkışını hatırlatırcasına “bu ülkede Atatürkçülük yapılacaksa onu da biz yaparız” diyerek küçük bir kesimin elindeki Atatürkçülük patentini de çekip almıştır. Bundan sonra siyaset en azından Atatürkçüler ve Atatürk karşıtları zıtlığına sıkışmak zorunda kalmayacaktır. Bu şüphesiz Erdoğan’ın pragmatik siyaset tarzına çok uygun ve partisi adına önemli bir kazanımdır. Böylece bir istismar alanı tarihe karışmıştır, darısı başta din istismarı olmak üzere diğerlerinin başına.