Her şeyin, bu kadar iç içe girdiği, önceliğin günü kurtarmak ve çıkarların aldığı dönemde doğrular sessizleşir de usulca çekilir köşesine. Kendisini arayanlar bulsun sadece diye çünkü gürültü ve karmaşa içinde değer görmez. Bu sebeple doğruyu söylemek, susmaktır talep görmeyince ve doğrular en çok susarak söylenir böyle dönemlerde.
Nedir doğru?
Doğru, herkes için bireysel bir değer olamayacak kadar büyüktür. Sana göre bana göre gibi dayatmalarla sınırlandırılmayacak olan doğru, kendi doğası gereği bireyle alakalı olamaz. Doğruyu bireyselleştirmek işimize gelen yanlışı, “Doğrusu bu” diyerek dayatmaktır.
Doğru insan değil, insanlık anlamı taşır.
İnsan doğruya dâhil olduğunda doğru olur. Doğru, sahiplenilmesi ve muhafaza edilmesi gereken kutsiyettir çünkü insan seçimleri yönünde eylem ve söylemleri olan bilinçli, irade sahibi, kendi kaderini yazan varlıktır. Eylem ve söylemleri bireysel olurken etkileri bütünseldir. Etkisi bütüne zararlı olan şey sadece kişiye fayda sağlarken etkisiyle bütüne zarar veriyorsa doğru değildir. Doğru bütünü oluşturan ve koruyan, bir arada tutan ahlakî olgu olup her insanın kalbini aslında birbirlerine bağlayan tutkal gibidir. Bu bağı zedeleyen ya da kopartan şey doğru olamaz. Çoğunluk yanlışsa, çoğunluk içinde tek bir doğru varsa, çoğunluğa uymuyor diye doğrudan vaz mı geçmeliyiz? Hayır!
Doğru dediğimiz şeyin doğruluğunu önce kendimize sonra bütüne ispat etmeliyiz çünkü doğru ispat ister. Ya biz yanlış ama bütün doğruysa diye sormalı ve bakmalıyız. Kendi yanlışımızda ısrarcı olup, “Asıl ben bunca yanlışın içinde tek doğruyum” derken yanlışımızı doğru görme yanılgısında olmayalım!
Doğru, canımızın istediği şeyin kabulü durumuna dönüşmemelidir. İnsan, eylemi, söylemi, seçimleri, istekleri, sevdikleri olurken tüm bunlar öğretilerle şekillenen anlayışıdır. Öğreti doğrunun temelidir ve bu temel, tüm insanlık için ahlak, kültür, edep, dürüstlük ve adalet içerdiğinde sağlam olur.
İnsanın, öğretisi, bilgisi, tecrübeleri, yaşam içinde geçmiş ve bugün ile tarih, coğrafya, yaşam tarzı kayıtlarıyla sınırlıdır. Dünün doğrusu bugünün yanlışı ya da dünün yanlışı bugünün doğrusu oluyorsa bu anlatmaya çalıştığımız doğru değildir. Doğru insanlığın dünyada başladığı andan itibaren değişmeyen, insanla birlikte gelişendir.
O zaman doğru kavramına insanın öğretisine göre bakamayız çünkü sınırlı olanın tanımı zamanla değişebilir. Doğruya, aklında, bilincinde, iradesinde, ilminde sınır olmayan, zaman ve mekân üstü, aynı anda tüm zaman ve mekânlarda bulunan, Zatıyla tek, yarattığıyla sınırsız çokluk içeren, cüz değil kül olan, aklımız ve algılarımızla kavrayamayacağımız için ancak aşkın varlık diye zikrettiğimiz “Kadir-i Mutlak” üzerinden bakmalıyız çünkü O, insanî bireysellik ve ihtiyaçlık taşımayıp, dünyevî çıkar, makam, para, hırs ve güç beklentisinde olmadığından, doğru tanımı hem birey hem de bütün için en doğru olanıdır.
Doğru, içinde kalıp kendi doğrumuz haline getirdiğimizde “Hak” olur, Hak olan doğrudur.