Kul, yaratan yaratıcıya kalben bağlı olmak demektir. Bu da insanın yaratılış gayesi üzerine, Allah’ın istediği şekilde insan olmanın hakkını vermektir. Bu nedenle kul, Allah’ı severek, O’na muhabbet besleyerek, saygı duyarak, önemseyerek ve ciddiyetle bağ kurma, muhabbetçisi olma halidir. Yunus Emre sultan,
Yaratılanı severim yaratandan ötürü
buyurmaktadır. Kulluğun en saf haliyle tanımı olan bu söz ışığında kulluk, Allah’ı sevmek, bu sevgiyle yaşarken yaşamın içinde yaratılan her şeye sevgiyle, saygıyla yaklaşırken, sevilene verilen değerin göstergesi olarak ibadet etmektir. Günümüz anlayışı üzerinden yanılgıya düşülmeyle oluşan anlamıyla kulluk, kölelik olarak algılandığından, kulluktan uzak durulması insanın kendisini inkâr etmesidir çünkü köle, her şeyiyle birinin hükmü altında olan, birine bağlı olan, hizmet eden, kendine ait hiçbir şeyi olmayan, efendisine bağlı olan demektir. Kölenin, kendi görüşü, fikri, isteği, kendi hayatında ve âlemde tasarrufu olmaz. Kendisini geliştiremez, öğrenemez, keşfedemez. Aklını, iradesini, bilincini ve kalbini kullanamaz ve bu sayede aslında insan olarak yaşayamaz. Durum böyle olduğu için gerçeğin farkında olmayan zihinler kulluğu kölelik zannettiğinden kendilerini inkâr ederek yaşarken, kulluk olan özgürlükten kaçıp aslında kölesi oldukları egolarına sarılmaktadırlar. Oysa kölelik ve kulluk tevhidî anlamda zıt kavramlardır. Allah köle değil kul olunmasını ister. Yüce Kur’an’ı Kerimde, Zariyat suresi 56. Ayette,
Ben cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp bana kulluk etsinler diye yarattım.
buyururken, Bakara suresi 104. Ayeti kerimede,
Ey iman edenler, "Raina” yani Bizi güt" demeyin. "Unzurna” yani Bizi gözet" deyin ve dinleyin.
diyerek kulluğun kölelik değil özgür iradeyle gönüllülük üzerine haram ve helallere dikkat ederek sevgi ve saygıyla yaşamak olduğu vurgulanmaktadır. Güdülmekte kölelik, gözetilmekte kulluk vardır. Kul, yaratılmışlık içinde ancak insana bahşedilmiş en büyük kutsî değerdir ve sadece insandan istenmektedir çünkü kulluk yapması için yaratılan insan, bu gayeyi yerine getirebilecek özelliklerle ziynetlenmiştir. İnsan, akıl, bilinç, irade, düşünme, öğrenme, sorgulama, araştırma, gelişme özelliklerinin yanında sevgi, saygı, önemseme, ciddiye alma, değer verme özellikleri içermektedir. O zaman insanın, insan olma özelliklerinin devre dışı bırakıldığı sistem kulluk olamaz çünkü kulluk için yaratılan insanın bu özelliklere sahip kılınması yaratılışına aykırı olurdu. İnsan vasıfları kulluğun ne olduğunu ispat eder. Yapılması gereken, insan oluşumuzu inkâr yönünde köleleşerek kullanmak değil iman yönünde özgürleşmek ve benlikle, egoyla birlikte olmak yerine Allah ile birlikte bulunarak yaşamaktır.
İnsanın kendisine zulmeden zalim olarak yaşarken dünyada kalacak olan dünyalıkların kölesi olması insan oluşuna aykırıyken bireysel özgürlük zannıyla yaşamak gözlere çekilmiş en koyu ve kara perde değil midir? Kulluk, paranın, makamın, malın ve şöhretin, gücün köleliğinden kurtulup ahlaklı, adaletli, rahmaniyet üzerine, Allah’a, herkese ve her şeye saygı duyarak yaşamak ve yaşatmaktır.