Tarikat, Arapçada yol anlamına gelmektedir. Lakin bu yol bir yerden bir yere mekânsal olarak gidilen değil, inanç doğrultusunda, kalp tatminliği için Allah’a yakın olmak ve rızasını kazanmak amacıyla kişinin kendisine uygun gördüğü ve içinde huzur bulduğu, iman oluşturduğu öğreti ve yaşam biçimidir.

Tarikat, insanın şeriatın eksiksiz bir biçimde yerine getirilişinin yanında, yaratılan insanın yaratılışından gelen yaratıcısına güvenip, sığınıp, yanında ve himayesinde olma arzusunu dünyada yaşadığı süre içinde kalbiyle hissedip, aklıyla onayladığı, yaşantısıyla ispat ettiği şekilde ulaşmasıdır ki bu kabulleniş ve ulaşılma hali bir cemaatte ve o cemaatin lideriyle gerçekleşilmesi durumudur.

Tarikatın özü ve önceliği, inancın yaşanması olan iman, imanın oluşması da şeriatın yerine getirilişi, şeriatın ise insan olduğu için her insanın mutlaka uyması gereken kişisel ve toplumsal uyum ve kurallar olmasıdır. İnsan, şeriat olan ahlak üzerine bulunduğunda, ahlak da içerisinde dürüstlük, adalet, merhamet, saygı ve sevgi gibi herkesin istediği değerler olduğuna göre, inancı doğrultusunda bu değerlere ilave olarak yaratıcısıyla hisleriyle, düşünceleriyle, kalp tatminliğiyle ve yaşamsal yönüyle birlikte olabilmek için kendisince uygun gördüğü bir tarikata mensup olması o kişinin bireysel özgürlüğünün beraberinde getirdiği haktır ve kabul edilmelidir.

Bugün farklı türden isimleri ve uygulamaları bulunan tarikatların, her birisinin kendisine ait ritüel, öğreti ve yaşam tarzının bulunması, din öğretisinin kişilere yapılması, kişilerin de anlayışının, isteklerinin farklılıklarından gelmektedir. Senin sevdiğinin, istediğinin farklı, bir başkasınınkinin farklı olası insan oluşlarından gelen doğallıktır. Her insanın aynı olması insan oluşlarına aykırıdır çünkü insan içine doğup büyüdüğü aile, toplum, kültür ve öğretiyle “Ben” dediği yapıya kavuşurken devreye kalp dediğimiz var oluşun sırrı ve mayası da girince her insan birey her birey birbirinden farklı olma durumu gerçekleşmektedir. O zaman gaye insan olunca ve insanlar da inancını yaşama hissiyatını kalplerinin onayladığı ve huzur bulduğu şekilde tatmayı seçtiğinde kendi rızalarıyla benimseyip öğretisine uyarak yaşadıkları tarikatların farklı ve dâhil olmasını yadırgamak yerine saygı duyulmalı hatta özgür bireyler olarak isteyene yardımcı olmalıyız.

İnsan, ahlaklı bir şekilde yaşıyor, devletine, milletine saygılı davranıyor, insana yakışandan ayrılmıyor, yalan söylemiyor, kandırmıyorsa, dini çıkar, makam, mevki, para için kullanmıyorsa, samimice şeriat üzerine yaşıyorsa, tarikatın öğretisi ve uygulamaları yönünde bulunması, giyinmesi, itikatının gereğini yerine getirmesi, sırf bizimle aynı yaşantıya ve görüşe sahip olmadığı için karşı çıkılması, bizim hoşgörüsüz, anlayışsız, saygısız cahil oluşumuzdandır.

Tarikat, devlete kapağı atıp nemalanmak değil ahlaklı bir şekilde tamamen inanç yolu olmalıdır.

Tarikat, herkes için kapısı açık olan, bir öğretici ya da rehber elinden tahsil edilen, insan ve iman üzerine yaşama ve insan olma zanaatıdır. Bu ama dinî ama ilmî olsun özünde hep aynıdır.