“Simbiyoz ya fiziksel olarak birbirine bağlı ya da biri diğerinin içinde yaşayan organizmaların durumunu ifade eder. Simbiyotik ilişkiler, genellikle zıt özelliklere sahip türlerin birbirine uyum sağlaması sonucu evrimleşmiştir. Bu durum, enerji tasarrufu sağlayarak her iki türün de hayatta kalma şansını artırır. Örneğin, bazı bitkiler otçullardan korunmak için karıncalarla simbiyotik ilişki kurar”
Parantez içindeki ansiklopedik bilgiyi sosyal ve siyasal hayata uyarlamak bazı karmaşık ilişkileri anlamakta çok işe yarar. Mesela hemen başlıktaki biri diğerinin zıddı, karşıtı ve hatta düşmanı olan iki kavram bakımından simbiyotik ilişki var mıdır? Evet vardır.
Bir devlet düzenini hedef almayan, ideolojisi olmayan şiddet terör kapsamına girmez, ne kadar etkili ve büyük olursa olsun geçici yangınlar misali söner gider. Ama sözde kutsal bir amacı olan şiddet yıllarca sürebilir, çünkü o söylem düzeyinde devlete karşıdır ve devlet de onunla kıyasıya mücadele ettiği için bitmek yerine büyür, çoğu kez terör yangınına devletlerin döktüğü su benzin etkisi yapar. Terörle mücadele devletler için vazgeçilmezdir, meşruiyetini oradan alır, aynı şekilde devlete karşı savaştığını iddia eden bir terör örgütü de gücünü aslında kendi tabanından ziyade sözde karşıtı olduğu devletten alır. Bu simbiyotik ilişkinin mağduru şüphesiz devletin ve terör örgütünün tabanını oluşturan millettir.
Bugün ülkemizin mücadele ettiği terör damgalı iki yapıdan biri PKK, diğeri FETÖ. Peki, bu iki yapı ile devlet arasında yukarıdaki iki paragrafta değindiğimiz bir simbiyotik ilişki yoktur diyebilir miyiz?
40 küsur yılın sonunda bugün içinde bulunduğumuz ikinci çözüm sürecinin tıkanma aşamasına gelmesinin gerçek sebebi acaba bir türlü koparılamayan simbiyotik ilişki olabilir mi? Kandilin terör baronları gerçekten Kürt Halkı lehine bir barıştan yana mı? Eğer öyleyse Önder diye yücelttikleri Öcalan’ın bu konudaki beyanatları ortadayken bu torpilleme çabaları neyin nesi? Ya devlet tarafında bürokrat ya da siyasetçi görünümlü sabotajcılar? Hassas bir süreçten geçtiğimiz için örnekler vererek zihinleri daha fazla bulandırmak istemiyorum, gündemi takip edenler zaten durumu çok açık ve net görüyorlar, her şey gözümüzün önünde oluyor.
Diğer yandan Fethullah Gülen’in ölümünden sonra esasen varlığını sürdürmesi imkânsızlaşan Fetö’ye karşı devletin ibadet düzeyinde olanlara dahi en küçük bir esnemesi yok. Simbiyotik ilişkininin karşı tarafında üst düzey yönetici pozisyonunda konumlanan ve yurt dışında düzenlerini kurmuş olanlar da kuyruğu dik tutuyor. Üsttekiler hallerinden memnun, altta ezilenler ne örgütün ne de devletin umurunda değil. Bu simbiyotik ilişkinin ne kadar gerekli olduğunu yıllar önce Üstad Necip Fazıl ne güzel ifade etmişti;
“Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın
Gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın”
Karşıtlıktan, zıtlıktan ve düşmanlıktan beslenen yapılar tabiatları gereği diğerini, ötekini bitiremez/bitirmez. Bu simbiyotik ilişkiyi bitirme görevi bu ilişkinin mağduru millet olabilir ancak.
Millet “durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” demedikçe bitmez bu kör dövüşü.
İlle de bir simbiyotik bir ilişki gerekiyor ve başka türlüsü düşünülemiyorsa devlet/millet simbiyotik ilişkisi kurulmalıdır. Zira devlet millet için nasıl bir mecburiyetse, milletsiz bir devlet de mümkün değildir. Millet devletin kendinden başkasıyla zaman içinde bir çeşit çıkar ilişkisine dönüşen ilişkilerine müsaade etmemelidir, aksi halde ezilmeye ve mağdur olmaya devam eder.