PKK kendini feshettikten sonra Kürt sorununun çözümü daha acil bir hal aldı. Sorunun çözümü için de demokrasiye geçişin hızlandırılması gerekli. Sürecin startını veren Bahçeli durumun farkında ama Erdoğan cephesinde sisler henüz dağılmış değil. Bir yandan ortağının barış yolundaki hızlı koşusuna ayak uydurmaya çalışırken diğer yandan otokratik prangalar yürümesine mani oluyor. Demokrasiye geçmeye mecbur olduğunu görüyor ama kendini otokrasiye adeta mahkûm ettiği için bunu başaramıyor.
Bir yandan kayyum politikasından vazgeçileceğini müjdeler ve yerel yönetim yasasının yeniden ele alınmasının gerektiğinden bahsederken anında iktidar mahkûmu olduğunu hatırlayıp İstanbul Büyükşehir’e yapılan 19 Mart Operasyonunun nasıl genişletileceğini anlatmaya başlıyor. Öyledir, siyasi davalarda klasör sayısı arttıkça inandırıcılığın da artacağına inanılır.
İnandırıcılığı artırmak için operasyonu dış bağlantılı olarak kodladıkları Süleymancılara doğru genişletmeye çalıştıklarını artık sağır sultan da duymuş durumda. Henüz teyit edemediğimiz haberler doğruysa Süleymancılardan birkaç tanesi şimdiden tutuklanmış bile. Rivayete bakılırsa dış bağlantı dedikleri de Almanya. Süleymancılarla İmamoğlu’nun ne alakası var sorusu akla gelebilir, gelmesin. Çünkü orada hemen merakınızı giderecek rivayetler devreye sokuluyor bir anda. Zamanında Ekrem İmamoğlu’nun bunların kursunda Kuran öğrendiği dedikodusuna ulaşıyorsunuz. Hem bizler bir defasında Ekrem Beyi Yasin suresini ezberden okurken görmemiş miydik? Bak pazılın parçaları nasıl da yerli yerine oturuyor. Üstelik sadece İmamoğlu değil babası da Süleymancıymış(!)
Çıkar amaçlı suç örgütü, yolsuzluk tutmadı, çünkü maalesef bu ülkede yolsuzluk yol oldu. Kamu ihale yasasını siyasiler neredeyse 300 kez değiştirdiler. Sadece mevcut iktidarı kast ettiğim zannedilmesin geçmiş iktidarlar da aynı yoldan yürüdüler. Bazısı biraz yavaş bazısı daha hızlı ama yolsuzluk yoluna sapmamış genel ve yerel iktidar bulmak imkânsız hale geldi maalesef. Çünkü siyasetin finansmanının kaynağı olarak ağırlıklı olarak bu kamu ihaleleri kullanıldı. Rahmetli Ecevit “Türkiye’de siyaset pahalanmıştır, pahalandığı için de kirlenmiştir” itirafında bulundu. Nitekim devri iktidarında kendi yolsuzluğa bulaşmadı ama en yakınındakilerin yolsuzluklarına da mani olamadı. Bu can sıkıcı parantezi niye açtım, şunun için; bu halk yıllar içinde yolsuzluğa karşı şerbetlendi, o yüzden çok büyük yolsuzluklar yapıldı İstanbul’u yemiş yutmuşlar yaygarası iş görmedi. PKK’lı damgası yapıştıracaklardı o da aksi gibi Devlet Bahçeli’nin başlattığı yeni çözüm sürecine tosladı.
İşte demokrasi mecburiyeti ile otokrasi mahkûmiyeti arasındaki yaman çelişki de tam burada ortaya çıktı. Aslında Kürtlerle girilen barış sürecini genelleştirebilir, bu barış havasını tüm siyasi muhaliflerine de yayarak giriştiği ve her geçen gün belini büktüğü anlaşılan bu 19 Mart yükünden de böylece kurtulabilirdi. Ekim süreci 19 Mart operasyonunu göğsünde yumuşatarak eritebilirdi ama olmadı. Çünkü Erdoğan otokrasi yolunda o kadar ileri gitmişti ki demokrasiye dönüşün yolunu bulamazdı artık. O yüzden frene değil gaza bastı mecburen, dış bağlantılı yeni bir yasa dışı örgüt ihtiyacı buradan doğdu.
Ak Partiden ballı ihaleleri alıp da İmamoğlu’na doğru yanladığı tespit edilen hain (!) işadamları da ihanet belgeleri fotoğraf ve videolarıyla dosyaya konulduğunda pazılın parçaları tamamlanmış ve ortaya dört dörtlük “Tayyip Erdoğan’ın yerine İmamoğlu’nu seçme paralel yapılanma örgütü” çıkmış olur. Bu örgüt ismini biz uydurmuş değiliz, soruşturmayı yürüten savcılık kaynaklarından iyi haber alan muhbirlerin kullandıkları tabirler bunlar.
Her şeye rağmen iyimserliği ve umudu muhafaza etmek gerekir. Çünkü bu ülke halkı o kadar zorlandı ki artık kırılacak noktaya geldi. Buradan ötesi sadece zorlananları değil zorlayanları da perişan edecek bir süreç. İktidarın tabanının da bir yerden sonra tepeye uymayacağını ummak istiyorum. Aynı şekilde Türkiye’de en iyi anket okuyucusu ve yorumcularından bir olan Erdoğan’ın da demokrasiye geçemese de otokrasi, yani tek adam mahkûmiyetine son vermek isteyebileceğini düşünüyorum. Bir diğer umudum da sürprizlerin adamı Bahçeli’de, her an şapkasından yeni bir tavşan çıkarabilir. Bekleyip göreceğiz. “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler”.