2007’de Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi ve 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesi, Erdoğan liderliğinde kurulmuş olan yeni sistem için dönüm noktaları olmuştur. 2007 itibariyle, yeni sistemin kurulması için eskinin köklü bir şekilde tasfiyesine başlanmıştır. 2018 ile birlikte ise yeni sistem yürürlüğe girmiş, fakat bu sisteme henüz tam bir yapısal istikrar kazandırılamamıştır. Erdoğan’ın CHP’ye yönelik tutumu ve muhalefeti dizayn etme çabaları, sisteme yapısal bir istikrar kazandırmayı amaçlıyor.

Türkiye’de Erdoğan liderliğinde inşa edilen yeni sistemin birçok özelliği var. Bunlardan biri, katma değer sağlayan alanlara yatırım yapmaktansa, belediyelerin işbirliği ile arazi rantının, spekülasyonlarla kuvvetlendirilerek, inşaat sektörüne sunulmasıdır. Bu yolla önemli bir kesim büyük bir birikime sahip oldu. Ayrıca belediyelerin kamusal hizmetlerinin ihale veya taşeron usulüyle özel ellere devredilmesi de bu sistem içinde tamamlandı. Bu yolla elde edilen zenginlikler paylaşılırken, yerel iktidarların birçoğunda, parti ayırt edilmeksizin belirli kesimler her zaman ön planda oldu. Siyasi ve kültürel sorunlar üzerinden gittikçe keskinleşen saflaşmalardan farklı olarak, ekonomik akıl herkesin herkesle iş yapabildiği bir rant düzeni üretti. Böylece, her türlü teknik ve yasal takip imkânını elinde bulunduran iktidar, aynı zamanda belediyelerle iş yapan özneler üzerinden de ne olup bittiğine hâkim olabildi. Bugün dava dosyalarında adı itirafçı olarak geçen kişilerin bir kısmının en önemli özelliği, belediye hangi partide olursa olsun büyük meblağlar kazandıkları işler alabilmeleridir. Millet aşağıda birbirinin gırtlağını sıkarken, yukarıda it ürümüş kervan yürümüş…

Erdoğan’ın kurduğu sisteme bir bütün olarak baktığımızda, Türkiye’deki etkili muhalefet partilerinin hepsinin o sistem içinde var olduğunu görüyoruz. Oyunu kuran ve kurallarını belirleyen Erdoğan olunca, muhalefetin mevzi kazanımları kısa sürede elinden çıkmakta. Yerel seçimlerden bu yana elli dokuz belediye başkanı AK Parti’ye geçmiş. İlk başta şaka gibi geliyor ama hiç şaşırtıcı değil. Bu sistemde var olan her özne, bu sistemin merkezinde yer alan güce, sisteme dâhil olduğu oranda yaklaşmak zorunda kalıyor.

CHP’nin yerel seçim başarısının ardından bu günlerin geleceğini gerek yazılarımla gerekse de yakın çevremdeki dostlarımla yaptığım konuşmalarda hep söyledim. Şahitleri çoktur. Bu ne kehanettir, ne tarot veya kahve falına bakmakla ilgilidir. Sistemi bir yapı olarak kavradıktan sonra, hangi faillerin hangi fiillerle bu yapı içindeki vazifesini yerine getireceğini söylemek zor olmuyor. Özellikle siyaset yapmanın bu kadar pahalı bir “iş” haline geldiği bu ortamda…

Bir yıl önce CHP’nin mutlaka başta parti organları olmak üzere, demokratik kitle örgütlerinin de katkısıyla, belediyeler üzerinden bir denetleme ve kontrol mekanizması kurması gerektiğini söylemiştim. Tabi, bunun olabilirliği yoktu, çünkü tam tersine, belediyeler artık Parti üzerinde oligarşik bir güç tesis etmişlerdi. Belediye başkanları, en başta belediyede iş verdiği üyeler ve bir şekilde kazanca ortak ettiği kişiler üzerinden Parti’de en önemli güç merkezi haline gelmişlerdi. Tam da Tayyip Erdoğan’ın kurduğu sistemde muhalefeti görmek istediği yerdi bu. Çünkü AK Parti’de dağıtımı belirleyen merkezi bir figür vardı ve nihayetinden parti-devlet iktidarı bu yeni sistemin yapısal bir unsuru haline gelmişti. Aynı durum iktidar partisi için söz konusu olamazdı.

Bugün CHP’de bir il veya ilçe başkanı, vazifesi olan uyarıları yaptığında, hemen altının boşaltılması, yönetiminin düşürülmesi ve erkinin sarsılması için belediye oligarşisinin nasıl harekete geçtiğini birçok örnekle biliyoruz. Birbirinin her gün kuyusunu kazmaya çalışan kişilerin, kongreler veya önseçimlerde nasıl olup da yan yana gelebildiklerine herkes şaşırıyor. Oysaki aynı sistemden beslenenler, o sistemin devamı için her türlü esnekliği gösterir. Nasılsa kimse siyasal ya da örgütsel sorunları dert edinip kolları sıvamıyor.

Erdoğan’ın kurduğu sistemin içinde, onun bir aparatı olarak Erdoğan’ı kimse yenemez. Son Cumhurbaşkanlığı seçimi bu açıdan derslerle doludur. Öyleyse muhalefetin öncelikli görevi, sistemin dışına çıkmaktır. Bunun için ilk yapılması gereken, sistemle olan bağlarını kesip atmak olmalıdır. Hazır kongre sürecine girilmişken bakalım CHP içinde kaç kişi Erdoğan sisteminin dışına çıkılmasını merkeze koyacak. CHP başta olmak üzere, muhalefetin başarısını bu çaba belirleyecektir. Yazının başında belirttiğim üzere, henüz Erdoğan’ın kurduğu sistem yapısal bir istikrar kazanamadı. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Türkiye’de İttihatçı damardan beslenen millici bir kamuoyunun varlığıdır. Bu kamuoyu CHP’ye destek veren en önemli sistem dışı gücü temsil ediyor. Fakat CHP’nin sisteme olan bağlılığı bu gücün tarihsel rolünü oynamasına da engel teşkil ediyor. CHP ya kendi engellerini kaldırmalı ya da engel olmaktan bizzat çıkmalıdır.