Zohran Mamdani’nin New York belediye başkanlığı seçimlerini kazanması tüm dünyada heyecan yaratı. Benim açımdan Mamdani’nin zaferini anlamlı kılan anti-Trumpist, Müslüman, Hint kökenli v.s. olması değil. Bir kötülüğe karşı çıkmak, hiç kimseyi doğrudan iyi yapmaz. Hatta ehven-i şer olarak görülenlerin çoğu zaman şerlerin en büyüğünü yarattığını da hatırlamalıyız. Trump’ın karşısında aday olarak çıkan Demokrat Partililerin her biri için bunu söyleyebilirim.
Mamdani’nin önemi, onun beslendiği siyasal kaynaklar ve programından kaynaklanıyor. 1990’lardan sonra sadece Bernie Sanders’tan duyabildiğimiz gerçek manada sol siyasetler ilk defa bu derece güçlü bir şekilde Batı’nın gündemine taşındı.
1990’lar itibariyle sol siyaset neo-liberalizm tarafından iğdiş edildi. Ekonomi tamamen sağın uzmanlığına bırakılırken, solun elinde politik-kültüralizmden başka bir şey kalmadı. Sınıf merkezli ve enternasyonalist siyasetlerden kopan sol; etniklik, cinsellik, çevrecilik gibi kültür ve kimlik merkezli siyasetlerin temsilcisi olmakla kendisini sınırladı, zamanla karikatüre dönüştü. Kendisini sadece LGBT hakları için değil, oldukça garip cinsel tercihlerin savunusu için öne atan, dünyayı adeta yeni bir Ortaçağ’a döndürmek ya da kabilelere bölmek ister gibi her türlü alt kimliğin temsiliyetini siyasal bir sorun haline getiren, yoksullukla mücadele etmek için kalkınmaya çalışan ezilen ülkelerin karbon ayak izinin peşine düşen bu karikatür; Irak, Filistin ve Afganistan gibi coğrafyalarda işlenen büyük insanlık suçlarına ortak olmaktan, ülkelerinin kaynaklarını millileştirerek halkına sunmaktan başka gayesi olmayan bağımsızlıkçı ülkelere düşman olmaktan geri kalmadı. Maalesef bizim sol ve sosyalist hareketlerimizin büyük çoğunluğu da bu neo-liberal soldan şiddetle etkilendi.
Mamdani, bu politik-kültüralizm zehrinden tamamen azade bir siyasetçi değil. Olması da çok zor, çünkü neo-liberal solun marka kenti New York’ta siyaset yapmakta. Bununla birlikte Mamdani, çok önemli bir Keynesyen olan ve sosyal politikanın hakkını veren büyük devlet adamı Franklin D. Roosevelt’in, onun döneminin efsanevi demokrat sosyalist New York Belediye Başkanı Fiorella De Guardia’nın ve ABD’nin son üç başkanlık seçiminde Demokrat Parti’den başkan aday adayı olan demokratik sosyalist Bernie Sanders’ın ayak izlerini takip ediyor. Bu nedenle bölüşüm sorununu ve kamu yatırımlarını halkçı bir anlayışla gündeme getiriyor. Nihayet Clinton-Blair solculuğundan sıyrılan bir anlayış, dünyanın en önemli kentinde iktidara geldi. Mamdani sadece Demokrat Parti’nin değil, Amerikan Demokratik Sosyalistleri’nin (DSA) de üyesi. Bu hareket 2015’te sadece 6000 üyeden, Bernie Sanders’ın çabaları sonucu 2021’de 90.000 üyeye ulaştı. ABD Temsilciler Meclisi üyeleri Rashida Tlaib ve Alexandria Ocasio-Cortez de bu hareketin üyeleridir. Başta sosyal demokrat görüşlere sahip olan DSA, Sanders-Mamdani etkisiyle daha sola kaydı ve artık sosyalist bir hareket olarak tanımlanıyor. 2025 itibariyle 250’nin üzerinde DSA üyesi çeşitli seçimler neticesinde kamu görevlerine gelmiş bulunuyor. Mamdani’nin seçim zaferinin DSA’nın üye sayısında büyük bir çarpan yaratacağına şüphe yok. Böylece 1910’lardan beri Amerikan sosyalistleri, en güçlü zamanlarını yaşıyor. Demokrat Parti’nin Sanders’ı engellediği gibi, Mamdani’yi de Trump’ın karşısında aday olarak çıkartacağından şüpheliyim. Fakat Demokratik Sosyalistler gün geçtikçe kendi partilerini kurmak için hazırlanıyorlar.
Mamdani, İsrail’in saldırganlığına karşı Amerika’da sesini yükselten az sayıda siyasetçiden biriydi. New York, kimi tahminlere göre 17 ile Yahudi-Musevi nüfusun ABD’de en yoğun yerleşik olduğu eyalet. Eyaletin önde gelen Yahudi seçkinleri ve kuruluşları Mamdani aleyhine çalışsa da özellikle genç Yahudiler içinde Mamdani’ye desteğin %60’lar düzeyinde olduğu söyleniyor. ABD’nin içinde bulunduğu büyük kriz ve sorunlara karşı, bölüşümcü-kamucu seçenek her yerden oy alıyor.
ABD, Dünya’da Çin’den sonra üretici güçlerin en gelişmiş olduğu ülke. Bilhassa ileri teknoloji alanında Çin ile rekabet edebilecek tek büyük güç. Bununla beraber Çin, mutlak yoksulluğu tamamen yenmiş durumda, nüfusunun istihdama katılım oranı çok yüksek ve bölgeler arası gelir adaletsizliğinin her yıl azaldığı bir ülke. İç pazarı geliştirmeye yönelik Xi Jingping politikaları, Çin’in sosyal durumunu her geçen gün biraz daha düzeltiyor. ABD ise bölüşüm ve istihdam kaynaklı korkunç sorunlarla yüz yüze. Üretici güçlerin gelişmişliğine büyük toplumsal çelişkiler de eklendiğinde, ABD’de sosyalist bir çözümün gündeme gelmesi hem eşyanın tabiatına uygun hem de çok anlamlı. Avrupa ise üretici güçlerin gelişiminde geride kaldı. Uzun yıllar NATO şemsiyesi altında Amerika’nın maliyetini üstlendiği güvenlik mekanizması sayesinde sosyal politikalar için ayırdığı bütçesi artık yok. Avrupa savaş ekonomisine geçiyor ve hızla savaşa hazırlanıyor. Elbette bu süreç Avrupa’da sosyal devletin iyice zayıflaması ve bizzat solcular ve liberallerin eliyle faşizme doğru ilerlemesine neden olacak. Bu nedenle Avrupa’dan demokrasi ve insan hakları beklemek artık büyük saflık. Türkiye’de CHP’nin mevcut durumdan çıkarması gereken büyük bir ders var; dünyanın geleceğinde artık yükselen üretici güçler ile Mamdani gibi keskin çelişkilerin öne çıkardığı sosyalistler var. Diğer kanat ise savaş ve mahvoluş demek. Bizim solcularımız bakalım hangisine ortak olacak?