Bir türlü adı konulamadığı için süreç denilen barış girişimi baş döndürücü ve şaşırtıcı bir hızla ilerlerken sürecin iki önemli ayağından biri olan Bahçeli’nin sağlık problemleri nedeniyle bir süre askıya alındı. Devlet Beyle birlikte süreç de istirahate geçti, uykuya yatırıldı bir süre. Ne zaman Bahçeli ayağa kalktı ilk işi süreci uyandırmak oldu. Kaldığı yerden devam ettirmek için yeniden hareket komutunu verdi ama 19 Mart İmamoğlu operasyonu sürece ciddi zarar vermiş olduğundan hemen ayağa kaldırmak mümkün olmadı.
Oysa ne kadar iyi gidiyordu işler, Abdullah Öcalan PKK’ya silah bırakma çağrısı yapmaz denmiş ama yapmıştı, hem de hiçbir şart ileri sürmeden. Tamam, o çağrı yaptı ama Kandil bu çağrıya uymaz diye itiraz edenler olmuştu, Kandil de çağrıya uyacağını ve silah bırakacağını deklare etmişti. Dem Parti de pozitif bir tutum takınıyor süreci ayakta tutmak ve ilerletmek için elinden geleni yapıyordu.
Ama gel gelelim bir de Erdoğan faktörü vardı ve Türkiye’de Erdoğan’ın onayından ve icazetinden geçmeden böylesine büyük bir barış projesini hayata geçirmek mümkün değildi. Erdoğan ise pragmatik, ben merkezci ve sonuç odaklı bir siyasetçi olarak derhal bir kar zarar hesabı yaptı ve bu işten kendisinin kar hanesine pek bir pay düşmediğini gördü. Ortağını kızdırmamak ve küstürmemek için hemen karşı çıkmadı ama pek taraftar da olmadı. Bir süre daha ölçtü biçti ve sonunda Bahçeli’nin hastalık sürecini de fırsat bilerek sürece 19 Mart darbesini indiriverdi.
Usulen İmralı heyetini kabul etti ama ne MHP ne DEM parti kadar işi sonuçlandırmaya hevesli değil Erdoğan. Bunu sadece yüz hatlarından dahi okumak mümkün. Bunca yıl ülkeyi kutuplaştırarak yönetmiş, terörle mücadelenin siyasi rantına çok alışmış bir lider olarak Erdoğan için bu tutum çok anlaşılabilir şey. Üstelik Erdoğan seçime girip halktan oy almak zorunda, Devlet Bahçeli gibi rahat değil. Bahçeli sürece bir devlet görevi olarak baktığı için bu kadar büyük bir siyasi riski göze alarak taşın altına elini değil gövdesini koyuyor. Neticede MHP bir devlet partisidir, onu var eden seçmenin oylarından ziyade Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.
Her şeye rağmen Erdoğan süreci yürütmek zorunda olduğunu da görüyor. Çünkü bu defa sürecin dümeninde hem yerel hem de küresel güçler var. Ülkemizde ve bölgemizdeki hareketlilik dünyanın da başı döndürecek kadar hızlanmış, Türkiye’nin Kürtlerle barışması hemen hemen herkes için bir zorunluluk halini almıştır. Zaten yeni barış süreci Suriye’deki muhtemel gelişmeler öngörülerek başlatılmıştı, yine başta Suriye olmak üzere Kürtlerin yaşadığı Irak ve İran dengeleri de gözetilerek Türkiye’nin kontrolünde bu iş bu defa bitirilmek isteniyor.
İsteniyor istenmesine de iktidar etme pratiğine uymadığı için Erdoğan süreci ilerletmekte zorlanıyor. Oysa sürecin acelesi var, sürüncemede kalmaya tahammülü yok. Görünen o ki süreç devam edecek, Erdoğan’la mı yoksa Erdoğan ’sız mı devam edeceğine Erdoğan karar verecek.
Kısacası sürecin sağlık durumu da Türkiye’ninki gibi, Allah şifalar versin.