CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in anadilde eğitim hakkına yeşil ışık yakan sözleri kamuoyunda ses getirdi. Esasen Özel, ilkokuldan üniversiteye her kademede anadilde eğitim gibi geçmişten bu yana DEM Parti ve öncüllerinin savunduğu bir tanımda bulunmadı. Fakat bazı konular vardır ki bir kere söze döküldü mü artık kulağınızın üstüne yatmakla kurtulamazsınız. Dökülen suyu tamamen bardağa geri dolduramayacağınız gibi.
Dünyada farklı dillerin eğitim sisteminde yer aldığı örnekler az sayıda da olsa var. Fakat her ülkenin kendi şartları bu eğitimin nasıl yapılacağını ve ne kadar sürdürüleceğini belirliyor. Bu yüzden Finlandiya’da veya Hollanda’da bir şeyin var olması otomatik olarak onu doğru yapmadığı gibi, Meksika’da veya Japonya’da var olmaması üzerinden hareket ederek, bakın olmaması en doğrudur denemez. Örnekler, o da dikkatle analiz edildiğinde, elbette yardımcıdır fakat bizzat kopyalamanın, her ülke ve toplumun kendi tarihsel varoluşunu dikkate almamak anlamına gelir.
Dilin milli kimliği inşa etmede ne kadar önemli olduğu bilinir. Dili konusunda çok hassas olduğu bilinen Fransızlar içinde, 19. Yüzyılın ortalarında ülkede Fransızca konuşanların nüfusa oranının %13 seviyelerinde olması ilginç değil mi? Özellikle 1871 Üçüncü Cumhuriyet Fransa’sının, eğitim politikaları üzerinden şekillendirdiği milli kimlik inşa sürecinde Fransızca, tam manasıyla ulusal bir dil haline geldi. Milli kimlik, toplulukların çeşitliliklerinin standardize edilerek tek tipleştirilmesi üzerinden inşa olunur. Dil bu standartlaştırmada birinci sıradadır, çünkü dil sadece bir iletişim aracı değildir; düşünceyi kuran, muhayyel olana vücut giydiren güce sahiptir. Bir dili çok iyi seviyede konuşmak için önce kendi dilinizde düşünüp sonra onu çevirmeye kalkarsanız, kelimeleri ve sıralamayı karıştırmamanız mümkün olmaz. O dil üzerinden düşünebilmeniz kritiktir. Üstelik ne kadar kelime hazneniz gelişkinse o kadarlık bir düşünce dünyanız olacaktır. Hayatı beş yüz kelime ile sürdürmeye kalkan biri ile en aşağı iki bin beş yüz kelimeyi doğru ve yerinde kullanabilen bir kişinin düşünme gücü, beş kat değildir, her kelime diğer kelimelerle oluşturacağı yeni kavram kümeleriyle aradaki fark binlerce kata çıkar. Bu yüzden bir ülkede, demokratik bir siyasal yaşamın, ulusal piyasanın ve emeğin ulusal sınırlar içinde özgürce dolaşabilmesinin koşulu, tüm toplumun ortak bir dili, en azından orta seviyede bilmesidir. Dikkat edin, zorunlu eğitim sadece okuma-yazma bilme ile ilgili olsa buna bir dönem yeter. Fakat bütün ülkeler, en az 5 sene olmak üzere ülkenin dilini orta seviyede öğretebilmek ve bunu farklı alanlarda kullanabilme kabiliyetini geliştirebilmek için zorunlu eğitim uygularlar.
Aynı ülkede dil birliğinin olmaması, o ülkede siyasetin demokratikleşmesini engeller. Siyasetin öznesi sadece cemaatler olur. Orta Çağ Avrupası, cemaatlere bölünmüş sosyal yapısıyla, toprağın terkedilememesi nedeniyle seyahat hürriyetinin olmadığı koşullarda, ülkenin yönetiminin sadece “yüksek kültür dili” konuşan aristokratlar tarafından sürdürüldüğü siyasal yapısıyla “ortak dil”i mesele etmez. Hatta cemaatlerin kapalılığı ve iletişimin sınırlılığı, feodalitenin güvencelerinden biridir. Demek bir ülkede “ortak dil”in olmaması, Orta Çağ ilişkilerini tekrar çağırmak gibi bir duruma karşılık gelir ki günümüz dünyasının git gide bir tekno-orta çağa dönüşmeye başladığını söyleyenlere kulak kabartmak hiç fena olmaz.
İşte bu nedenle, farklı dillerde eğitime izin veren ülkelerde, ortak dilin, o da zaten “resmi dil” oluyor, çok iyi bir şekilde öğrenilmesi şarttır. Hatta “anadilde eğitim hakkı” tanıyan bu ülkelerde, ana dillerinde eğitim gören öğrencilere, bir üst sınıfa yükseldiklerinde “resmi dil”in öğretimi de artmaktadır. Ortaokula gelindiğinden resmi dille verilen derslerin sayısı ve resmi dilin gramer ve edebiyatını öğreten derslerin saati “ana dil”in üzerine çıkar. Yine bu hakkı tanıyan ülkelerin neredeyse hiçbirinde lise ve sonrası eğitimde artık resmi dil dışında “ana dil ile eğitim” devam etmez. Aynı ülkede yaşama iradesine sahip, aynı piyasada çalışacak ve demokratik siyaset içinde yer alacak olan bu kişiler, lise itibariyle resmi dille eğitime devam ederler.
Türkiye’deki tartışmaya bakalım. Kürt milliyetçileri, milli kimliğin inşa sürecinde dilin önemini bildikleri için en büyük çabayı bu konuda gösteriyorlar. Üstelik günümüzde sadece okul değil, iletişim teknolojilerinin gelişmişliği, Kürt çocuklarının Türkçe bilgilerini geliştiriyor. Buna engel olmak çok kolay değil, üstelik Kürtlerin çoğunluğu artık Batı illerinde yaşarken. Bu yüzden Kürt milliyetçileri Türkiye’de “ilkokuldan üniversiteye ana dilde eğitim” gibi dünyada uygulamasına rastlamanın mümkün olmadığı bir teklifle geliyorlar. Yine Kürt milliyetçileri, anadilde eğitimin yapılabilmesi için, Kürt kimliğinin anayasal olarak tanınması gerektiğinin de farkındalar. Çünkü kim neye göre Kürt sayılacak ve bu okullara gidecek. Eğer tamamen gönüllü olacaksa bu süreç, Kürt milliyetçileri çok iyi bilmekteler ki pratik nedenlerle insanlar çocuklarını bu okullara göndermeyecek ve zamanla bu okullar atıl hale gelecektir. Ayrıca, Kürt milliyetçilerinin “Kürt” olarak kabul ettikleri, özellikle Tunceli yöresinde yaşayan “Zazalar”ın kendi dilinde eğitim hakkı “ana dilde eğitim” talebinin içinde yer almıyor. Çünkü Kürt milliyetçileri, milli kimliğin oluşumunun “standartlarştırma”ya dayandığını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden “Kurmanci” lehçesiyle “anadilde eğitim”in verilmesini savunuyorlar. Böylece birbirini kesinlikle anlamayan topluluklar “Kurmanci” lehçesi üzerinden standart ortak dille bağlanacaklar. Kürt milliyetçilerinin dillerinden düşürmedikleri “Dört Parçalı Kürdistan”da “birbirini anlamayan beş ayrı lehçe” var. Bu parçaların birleşmesini savunan milliyetçiler için, dil birliğinin sağlanması son derece kritik, bu da diğer lehçelerin eğitimden dışlanarak “Kurmanci” merkezli resmi bir Kürtçe’nin kabulü anlamına geliyor. Elbette bu diğer lehçeleri yasaklamayı düşünüyorlar anlamına gelmiyor ama siz ne kadar “özyönetim”den de bahsetseniz, hayatın akışı belirleyicidir. Kürt milliyetçileri de % 90’ı aynı millet olan Yugoslavların nasıl dağıldığını biliyor. Bu yüzden anadilde eğitim hangi lehçe ile olmalı sorusuna net cevap veriyorlar.
Şimdi Kürt milliyetçilerinin, “ilkokuldan üniversiteye anadilde eğitim” taleplerine hayatın içinden bakalım. Eğer Türkiye’nin ulusal sınırları içinde Kürtler bu devletin ve milletin bir parçası olarak yaşama arzusundalarsa bu mümkün değil. Türkçe’yi bir yabancı dil seviyesinde bilen bir Kürd’ün Türkiye’de nasıl çalışabileceğini düşünelim. Hangi şirket böyle bir çalışanı kabul eder? Bilhassa bazı işlerde, kendi teknik terimlerinin öğrenilmesi bile meşakkatli iken. Zaten hukuk mevzuatını çevirebilmek çok zor. Diyelim on yıllar sürdü ve büyük bir emek verilerek başarıldı. Fakat hukukun öyle bir dili var ki, eski tabirle, bir kelime kişiyi ipten alırken bir kelime ipe gönderebilir. Bu yüzden bir ülkede Hukuk Fakültesi okuyanların diplomaları sadece okudukları ülkede kullanılabilir. Eğer aksi olsaydı Türkiye herhalde Balkan ülkelerinden internet üzerinden eğitimlerle alınmış Hukuk diplomaları cenneti olurdu bu güne kadar.
Eğer bir gün kendi devletiniz kurma kararında değilseniz, “ilkokuldan üniversiteye anadilde eğitimi” savunamazsınız. Fakat bunu çeşitli tavizlerle pazarlık konusu haline getirebilir ve başarılı olabilirseniz yüzbinlerce silahın yapacağından çok daha büyük bir etki sağlamış olursunuz. Eğer bir arada yaşama konusunda samimiyseniz, hayatta karşılığı ve dünyada örneği bulunmayan şartları, “demokratik hak” olarak sunmazsınız.